Sayfalar

18 Mayıs 2013 Cumartesi

Madencinin Yazgısı


Dünyanın en zor mesleğidir maden işçiliği. Yerin yüzlerce metre altından kömür ve maden çıkarmak için girdikleri ocaklarda her an ölüm ile burun burunadır eli yüzü kömür karası ile kaplanmış maden emekçileri.

Grizu patlamasından göçük altında kalarak yaşamlarını yitirmeleri veya sakat kalmaları maden işçilerinin yazgısıdır adeta.

Onlar bu yazgıyı bilerek, kabullenerek inerler yerin yüzlerce metre altındaki ocaklara, her an göçük altında kalma kaygısı ile ekmek uğruna sallarlar kazmayı. Ölüm riski çok fazla olsa da başka şansları,seçenekleri yoktur onların maden işçiliğinden gayrı.

Tek amaçları asgari ücret veya biraz üzerindeki maaşla ailesini geçindirmek, muhannete muhtaç olmadan yaşamlarını sürdürebilmek,çocuklarının geleceğini garanti altına almaktır.

Zonguldak, Soma, Suluova, Divriği, Küre, Murgul, Tavşanlı,Simav ve yurdun diğer bölgelerinde ellerinde baretleri, fenerleri ve kazmalarıile eli yüzü kömür karasına bezenmiş, yerin yüzlerce metre altında tüm gücü ile kazma sallayarak kömür ve maden çıkarırlar.

Beklenmedik bir göçük veya grizu patlamasıyaşamlarınısonlandırır, geride gözü yaşlı eş, ana, baba ve çocuk bırakarak göçerler bu fani dünyadan. Patlamadan kurtulanlar ise kalan yaşamlarını işgöremez olarak sürdürürler.

Birlikte çalıştığı arkadaşının cenazesini ocaktan ağlayarak çıkarırlar ve dönerler ocağa kazma sallamaya.

Her yıl ülkemizde 4-10 Mayıs tarihlerinde kutlananİşçi Sağlığı ve Güvenliği Haftası’nda düzenlenen etkinliklerde Türkiye’de günde ortalama üç işçinin iş kazalarına kurban gittiği açıklansa da, bir türlü önlenemez bu kazalar. Belki ocakta yeteri kadar alınmayan önlemler, belki işverenin aşırı kazanma hırsı ile dinlendirilmeden çalıştırılan emekçilerin bir anlık dalgınlığı ölüme davetiye çıkarır.

Türkiye’nin iş kazalarında Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sırada olduğu sıkılarak açılansa da, bu olumsuz ve utandıran sıralamanın alınan önlemlere karşın neden gerilemediği de ortaya konulamaz bir türlü.

Bu haftanın anlamına tam da denk düşen 'Yük' filmi halen gösterimde.

Turgutlu’da 2008’de çektiği ‘Vicdan’ filminde kiremit işçilerinin güç çalışma koşullarını beyaz perdeye aktaran Türk sinemasının usta yönetmeni Erden Kıral, bu kez Zonguldak’ta maden işçilerinin çileli yaşamı ve değişmez yazgısı ekseninde üç kişi arasındaki ilişki üzerine kurgulanmış‘Yük’ile seyircinin karşısına çıkıyor.

Ödül kazandığı 19. Adana Altın Koza Film Festivali’nde ilk gösterimi yapılan, Boston Film Festivali’nde seyircinin karşısına çıkan‘Yük’te maden işçilerinin yaşamı çerçevesinde yasak aşkın getirdiği kan davasıanlatılıyor.

Ağır temposu ile belki seyirciyi sıkacak, geri dönüşsahnelerinin bolca kullanılmasından ötürü öykünün algılanmasını seyirciye bırakan, dikkatli bir izlenmeyi gerektiren film, bu olumsuzluklarına karşın, maden emekçilerinin sorunlarını öne çıkarması adına yine de izlenmeyi hak ediyor.

Erden Kıral’ın gerçek bir hayat hikayesinden esinlenerek senaristliğini de üstlendiği ‘Yük’, Cemal (Nadir Sarıbacak), Cumali (Tansu Biçer) ve Zeynep (Tülin Özen) arasındaki ilişkiye odaklanırken, emeğin başkenti Zonguldak’taki Üzülmez ve Armutlu ocaklarındaki maden emekçilerinin çileli yaşamlarını da tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyor.

İşlediği bir cinayetin ardından maden ocağına saklanan Cemal’in sonu, tıpkı iş kazalarında canlarını yitiren diğer işçiler gibi olacaktır.

‘Bereketli Topraklar Üzerinde’, ‘’Hakkari’de Bir Mevsim’,‘Ayna’, ‘Mavi Sürgün’ gibi unutulmaz filmlerde imzası bulunan Erden Kıral’ın iyi niyetlerle kotardığı ‘Yük’, yine madencilerin yaşamlarını anlatan Yavuz Özkan’ın 1978’de çektiği, Tarık Akan, Cüneyt Arkın, Hale Soygazi ve Meral Orhansoy’un oynadığı, ödüllere doymayan ‘Maden’ kadar başarılı değil.

Mesajını tam verememesine karşın, iyi niyetle beyazperdeye aktarılan ‘Yük’ ilgisiz kalınmayacak bir seyirlik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder