Sayfalar

21 Kasım 2014 Cuma

Biz Bir Aileyiz

''Biz Bir Aileyiz. Fenerbahçe Türkiye'nin en büyük sivil toplum
kuruluşudur. Türkiye'de olduğu gibi, Avrupa'da ve ABD'de de en büyük
sivil toplum kuruluşu olmayı hedefleyen Fenerbahçe aynı zamanda,
Atatürkçü, laik ve cumhuriyetçidir''.
Bu sözler Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'a ait.
Ankara İncek Tesisleri'nde ''Hedef 1 Milyon Üye'' kampanyasının
tanıtımına katılan Aziz Yıldırım'ın bu sözlerine, genci, yaşlısı,
erkeği, kadını torunlarının ellerinden tutarak getirdiği yaşlı
bayanlar büyük bir coşku destek verirken, Atatürk ilkelerine
bağlılığını bir kez daha gösterdi.
Kızabilir, yerden yere vurabilir, fevri davranışlarını haklı olarak
eleştirebilirsiniz.


Ancak, bir kulübü ''Hedef 1 Milyon Üye'' kampanyası ile halka açmak,
her taraftarın maddi gücü çerçevesinde kulübe üye olabilmesine olanak
sağlamak gerçekten alkışı hak ediyor.
Ülkemizde çok sevilen yaşamın ötelenemez bir tutkusu olan futbol ve
futbol kulüpleri günümüzde ekonomik sorunlarla boğuşuyor.
Kulüpler bunları aşabilmek için yeni kaynak arayışına giriyor, ekonomik
bağımsızlığını sağlayacak adımlar atıyor.
Sadece Türkiye'de değil, Avrupa'daki futbol takımları da bu sorunu
yaşıyor, bunları yenebilmenin yöntemini araştırıyor.
Maddi kaynak yaratmak için, kulüpler ya halka açılıyor, ya çok güçlü
sponsorlarla etkinliğini sürdürmeye çalışıyor, ya da Barcelona'nın çok
önceden hayata geçirdiği gibi taraftarını belirli ücret karşılığında
üye yapıyor.
Ülkemizde de bunun önceliğini Fenerbahçe hayata geçirdi.
Artık, belirli kişilerin veya başkanların maddi desteği ile takımların
futbolun endüstriyel hale geldiği günümüzde yaşamlarını sürdürmesi çok
zor.
Futbol takımının geleceğini bir kişinin iki dudağı arasına hapsetmenin
doğru olmadığı yaşanan olaylarla açıkça görüldü.
Yerden yere vurabilir, bireysel ani ve öfkeli tavırlarını ağır bir
şekilde eleştirebilirsiniz, kendi taraftarınca ''diktatör'' diye
suçlanabilirsiniz.

Ancak ''Yiğidi öldür hakkını ver'' atasözüne uygun Aziz
Yıldırım'ın kulübü belirli kişilerin tekelinden kurtarıp, taraftara
açması, böylelikle yeni kaynak yaratmasına hiç bir söz
söyleyemezsiniz.
Göreceksiniz çok yakında, Galatasaray ve Beşiktaş başta olmak üzere
tüm Süper Lig takımları da yeni kaynak arayışına yönelmek için
taraftarı kulübe üye yapma kampanyasına gidecek..
Hatta Beşiktaş'ın bu yönde bir çalışma yürüttüğü de medyada yer aldı bile.
PTT 1.Lig takımları da önümüzdeki süreçte böyle bir yönteme başvurabilir.
Bir türlü kanıtlanamayan, şike iddiaları nedeniyle, hapiste yatan, her
maçta yuhalanan Aziz Yıldırım, tüm bunlara dik duruşu ile göğüs gerdi,
kulübünü korudu, taraftarı da ona sahip çıktı.
Atatürk''ün adını ağzını almaktan korkanların çok yaygın olduğu bir
ortamda korkmadan, çekinmeden ''Fenerbahçe camiası Atatatürkçü, laik
ve cumhuriyetçidir'' dedi.
Sözüm diğer takımlara, gelin siz de taraftarı çok pahalı olmayan
ücretle üye yapın, ''Kulübümüz
Atatürkçüdür, laik ve cumhuriyetçidir'' diye her yerde haykırın. Var mısınız?

17 Kasım 2014 Pazartesi

Sivas ve Gece

Hemen belirteyim, hayvanseverlerin öfkesini toplayan Kaan Müjdeci'nin
''Sivas'' filmi, iddia edildiği gibi hayvan düşmanı değil, aksine
yaşamın gerçeklerini tüm çıplaklığı ile gözler önüne seren bol ödüllü
bir yapıt.
İki hafta önce sinemalarda seyircinin karşına çıkan, bir hayli de övgü
toplayan ''Sivas'' ,Yozgat'ın Yerköy ilçesinde günümüzde gizli de olda
yapılan köpek dövüşleri ve bir küçük çocuğun üzerine kurgulanmış
başarılı bir film.
Film, Sivas isimli dövüşçü bir köpekle, 11 yaşındaki Aslan'ın (Doğan
İzci) bozkırda geçen hikayesini anlatıyor.
Okulda hep çekingen olan, öğretmenin kendisine Yedi Cüceler ve Pamuk
Prenses oyununda prens rolünü vermemesine içerleyen Aslan, egosunu ve
hırsını ölüme terkedilen ''Sivas'' isimli köpeği sahiplenerek onu
yeniden güçlü hale getirmesi ve tüm dövüşlerde birinci olmasıyla
gideriyor.

Sivas'ın dövüşlerde rakiplerini alt ederek birinci olması, Aslan'ı
gururlandırıyor, kendisine gereken değeri vermediğine inandığı çevresi
ve öğretmeninden bir anlamda, Sivas'ın başarısıyla intikamını alıyor.
Geçtiğimiz Eylül ayında 71. Venedik Film Festivali'nde ''Jüri Özel
Ödülü''ne layık görülen, 51. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde
de 3 ödülle dönen ''Sivas'' başarılarına bir yenisini daha ekleyerek
8. Abu Dhabi Film Festivali'nde ''En İyi Senaryo'', minik başrol
oyuncusu Doğan İzci de '' En İyi Erkek Oyuncu'' ödülünü kazandı.
Türk sinemasının kıt olanaklarla iyi işler çıkardığını genç yönetmen
Kaan Müjdeci ''Sivas'' filmi ile bir kez daha kanıtlıyor.
Kaan Müjdeci Venedik'te seçiciler kurulunun samimiyete ödül verdiğini
vurgularken, filminin de çok içten, yöre insanını çok yalın bir
şekilde anlatmasından ötürü ödülleri topladığını dile getiriyor.
Antalya film Festivali'nde ki gösterimi sırasında hayvanseverlerin
topluca salonu terkettiği, köpek dövüş sahneleri nedeniyle sert
eleştirilere uğrayan ''Sivas'' ta argo ve küfürlü diyalogların
çokluğundan da tepki toplamıştı.
Yönetmen Müjdeci, hayvanseverlerin eleştirilerine dövüş sahnelerinde
boya kullanıldığını, köpeklerin üzerinde kan bulunmadığı açıklamasıyla
yanıt vermişti.
Dozu fazla kaçsa da küfür ve argo yaşamın her alanında bireyler
tarafından sıkça kullanılıyor mu?
Sonuç, ''Sivas'' aldığı ödüllleri fazlasuyla hak eden, genç yönetmen
Kaan Müjdeci'nin ilk uzun metrajlı filmi olmasına karşın, bu sezonun
en başarılı yapıtlarında biri olduğu kesin.
''Sivas'', sırf 11 yaşındaki Doğan İzci'nin muhteşem oyunculuğunu
görmek için izlenmesi gereken bir film.

-Pavyonların Hüzünlü Dünyası-

Türk sinemasına ''Bereketli Topraklar Üzerinde'', ''Hakkari'de Bir
Mevsim'', ''Ayna'', ''Kanal'', ''Mavi Sürgün'', ''Yolda'' gibi çok
başarılı filmleri kazandırmış olan usta yönetmen Erden Kıral,
seyircinin karşına dört yıl sonra ''Gece'' ile çıktı.
Yılmaz Güney'in izini süren yönetmenlerden biri olan, halen de bu
çabasını elinden geldiğince sürdürmeye çalışan Kıral, 2008'de çektiği
''Vicdan'' daki gibi, ''Gece'' de de dışarıda göz alıcı parlak
ışıkların aksine içeride acı, hüzün ve dramı barındıran pavyon ve
konsomatrislerin dünyasına götürüyor seyirciyi.

Erden Kıral'ın neredeyse gedikli oyuncusu olan Nurgül Yeşilçay,
alışılanın aksine, sert maço bir tipi canlandıran Mert Fırat ile Nur
Sürer, İlyas Salman gibi Türk sinemasının emekçi oyuncularının yanı
sıra, Vildan Atasever, Teoman Kumbaracıbaşı'nın oynadığı ''Gece'' de
Güneydoğu'dan İzmir'e göç eden bir ailenin hüzün dolu hikayesi ve
çöküşüne tanık oluyorsunuz.
Çektiği her filmde toplumun değişik sorunlarına, alt gelir grubundaki
yoksul insanların öyküsüne yer veren Erden Kıral, 2013'te Orhan Kemal Ödülü'nü
kazanan Hasan Özçelik'in ''Zahit'' romanından esinlendiği ''Gece'' de
de bu ilkesinden ödün vermemiş
İzleyenin aklında ve gönlünde yer bırakan, bazı sahnelerinde
anlamsızlıkları bünyesinde barındırsa da iyi niyetle kotarılmış bir
Erden Kıral filmi ''Gece''.

12 Kasım 2014 Çarşamba

Köylülerin Asil Davranışı

Çok güzel bir atasözü vardır, ''Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste''.
Bu atasözünün ne denli anlamlı olduğu Soma'da zeytin ağaçlarının
kesilmesi sonrası yaşanan olaylarla bir kez daha görüldü.
Tek geçim kaynağı zeytin ağaçlarının termik santral uğruna
katledilmesine gözyaşları ile isyan eden, karşı koyan Somalı
üreticilere Danıştay aldığı yürütmeyi durdurma kararı ile destek
çıkarken, üreticilerin ellerini arkadan kelepçeleyen özel güvenlik
elemanları da işveren tarafından bir anda kapının önüne konuldu.
İlahi adalet bu olsa gerek.
Gözü gibi korudukları, yıllarca emek vererek yetiştirdikleri zeytin
ağaçlarının katledilmemesi için karşı koyan köylülere, ellerini
arkadan kelepçeleyerek gözaltına alan güvenlik görevlileri acaba
yaptıkları zulmün acısını şimdi yüreğinde hissediyorlar mı?
İşlerine son verilen güvenlik görevlilerine ilk kucak açan, yanlarında
olan, destek çıkan
dövdükleri, ellerini arkadan kelepçeledikleri köylüler oldu.
Geçim kaynağı zeytin ağaçları sökülen, üstelik karşı koydukları için
darp edilen köylülerin bu soylu davranışa ancak şapka çıkarılır.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk boşuna ''Köylü milletin efendisidir' dememiş.
Umarım, güvenlik görevlileri bu olayı sorgular, ders çıkarır,
vicdanlarıyla başbaşa kalır..
Anası, babası yaşındaki üreticilere zor kullanan güvenlik görevlileri,
''Bize, iş, emeklilik garantisi verdiler. Bizler de köylülerle kavga
ettik. Kullanıldık''diyerek bağırıyorlar.

Bunları niye köylülerin ellerini kelepçelerken düşünmediniz.
Tamı tamına 6 bin zeytin ağacı termik santral uğruna köylülerin
gözyaşlarına, feryadına karşın, yerle bir edildi.
Gözü gibi baktıkları, ekmek parasını çıkardıkları, tek geçim kaynağı
olan zeytin ağaçlarının tam da hasat zamanı sökülmesine, eşkiyalığa
isyan ediyor, Soma'nın kadını erkeği, genci, yaşlısı.
Sırf birileri termik santral kursun, parasına para katsın diye o
güzelim, barışın sembolü zeytin ağaçları hunharca katledildi.
Her bir ağacın yetişmesine binbir emek harcayan Somalılar, evladını
yitirmişcesine elleri koynunda katliamın acısını yaşıyor.
Bir yanda televizyonlarda yayınlanan kamu spotu ile ağaç sevgisini
topluma aşılayacaksınız, diğer yanda 6 bin zeytin ağacını termik
santral uğruna kökünden söküp atacaksınız.
Ne yaman çelişki.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ağaç sevgisini her yurttaş yakından bilir
Ulu Önder, Yalova'daki yazlık köşkünün penceresine dayanan çınar
ağacını kesmeye kıyamaz, köşkün raylar üzerinden kaydırılarak, ağaca
zararar verilmemesi talimatını verir.
Atatürk'ün neden bir dahi, yeri doldurulamaz lider, çevre dostu, doğa
aşığı olduğunu bu olay ne güzel de ifade ediyor.
En azından 6 bin zeytin ağacına kıyanlar Ulu Önder'in bu asil
davranışını örnek alsalardı, Ama nerede?

10 Kasım 2014 Pazartesi

Daha Çok İşsize Para

İşsizlik Sigortası Fonu da beklentileri tamamıyla karşılayamadı.
Anımsanacağı gibi, fondan kendi kusuru olmaksızın işini yitirenlere en
fazla yürürlükteki asgari ücretin yüzde 80'i kadar belirli süreyle
maaş ödeniyor.
Mart 2002'den bu yana 5 milyon işsize toplam 7.1 milyar lira para
ödendi. Aynı sürede fonda 78.3 milyar lira birikti.
Her geçen gün artan, yüzde 10'a ulaşan işsizlik karşısında fondan bu
kadar az işsize para ödenmesi, yararlanma koşullarının yeniden gözden
geçirilmesini gündeme taşıdı.
Orta Vadeli Plan'nın (OVP) hedeflerine göre işsizliğin birkaç yıl daha
artması bekleniyor.
Yaklaşık 80 milyar lira biriken İşsizlik Sigortası Fonu'ndaki paranın
önümüzdeki yıl 12 milyar lira artışla 92 milyar lira olması
öngörülüyor.
Fondaki para son 4 yılda yüzde 40'tan fazla artmasına karşın, işsizlik
sigortasından yararlanan işsiz sayısı aynı oranda olmadı.
Oysa işçinin çalışırken yüzde 1 oranında prim ödediği fondan daha çok
işsizin yararlanması gerekiyor.

Mart 2002'den bu yana fondan 5 milyon kişi yararlanabilmiş.Halen
fondan 275 bine yakın işsize maaş ödeniyor.Yani fondan yararlananlar
toplam işsizlerin onda biri kadar.
Bu rakamlar da fondan maaş alabilme koşullarının çok katı olduğunu,
çok sayıdaki işsizin bu ödemeden yararlanamadığını gösteriyor.
Eylül ayı itibarıyla işsizlik sigortasına 67 bin 692 kişi başvururken,
bunlardan sadece 30 bin 794'üne maaş bağlanabildi. Başvuranların
yarıdan fazlası işsizlik ödeneğinden yoksun kaldı.
Fonda bu kadar büyük bir birikim varken, işsizlerin sadece yüzde
10'unun yararlanabilmesi mantığa hiç de uygun değil.
Daha fazla işsize maaş ödemek için, yararlanma koşullarının
esnetilmesi kaçınılmaz.
İşsizlik sigortasından yararlanabilmek için belirli süre prim ödemiş
olmak gerekiyor.
Eğer çalışan kişi adına son 120 gün kesintisiz prim ödenmemişse, o
kişi işsizlik ödeneği alamıyor.
Yüzbinlerce işsiz de sırf bundan ötürü işsizlik sigortasından yararlanamıyor.
Daha çok işsize para ödenebilmesi için son 120 gün kesintisiz prim
ödemiş olma koşulu kesinlikle kaldırılmalı.
Fona çalışanların prime esas kazançları üzerinden yüzde 1 oranında
prim ödeniyor.
Ücreti ne kadar yüksek olursa olsun işsiz kalanlar en fazla 900 lira
alabiliyor. Ücreti 2 bin 500 lira olanda 5 bin lira olan da aynı
parayı alıyor.
Bu koşulun da değiştirilmesi gerekli.
Çalışırken işsizlik sigortasında yüksek prim ödeyenler için hesaplanan
işsizlik ödeneğindeki üst limit kaldırılmalı.
İşsizlik sigortasında işsizlik parası dışında Genel Sağlık Sigortası
primleri de ödeniyor. Böylelikle işsizler sağlık hizmetinden de
yararlanabilecek.
Hizmet akdinin feshinden önceki son 3 yılda, 600 gün sigortalı olarak
çalışıp işsizlik primi ödemiş olan işsizlere 6 ay, 900 gün sigortalı
olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olan işsizlere 8 ay,
1080 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olan
işsizlere de 10 ay işsizlik ödeneği veriliyor.
İşsizlik sigortaına başvurular ya en yakın İŞKUR birimine şahsen, ya
da internet üzerinden www.iskur.gov.tr adresinden yapılabiliyor.
Başvuru için iş sözleşmesinin feshinden itibaren 30 günlük süreyi
geçirmemek gerekiyor.
Son söz, 80 milyar liraya yakın paranın biriktiği İşsizlik Sigortası
Fonu'ndan daha fazla işsize para ödemek için katı olan yararlanma
koşulları esnekleştirilmeli.

3 Kasım 2014 Pazartesi

Niye?

Soma ve İstanbul'daki faciaların acısı henüz dinmeden, Ermenek'ten
gelen acı haber bir kez daha yürekleri dağladı.
Artık kanıksanan, günde ortalama 5 emekçinin canını alan iş
cinayetleri neden önlenemiyor, neden işçiler ilkel, yeterli güvenlik
önlemleri bulunmayan ocaklara bile bile ölüme gönderiliyor?
Niye denetimler gereği gibi yapılamıyor, yapılsa bile göstermelik olan
bu denetimler neden aşırı kar hırsına bürünmüş işverenler üzerinde
caydırıcı olamıyor?
Hani torba yasa ile, madencinin ücreti iki asgari ücretten az
olmayacak, çalışma süresi günlük 8 saatten 6 saate düşürülecekti?
Bunlar hep kağıt üzerinde kalıyor.
İşte Ermenek'te su altında kalmaktan son anda kaçarak canlarını zor
kurtaran emekçiler, ''Öğle yemeğimizi yer üstünde yeseydik işçi
arkadaşlarımız ölmezdi'' diyerek işverenin üzerinlerinde nasıl bir
baskı kurduğunu çok güzel özetliyor.
Servis ve yemek yok, durmaksızın çalışmak, tuvalet gereksinimini pet
şişelere yapmak.
Nerede madenciyi koruyan, onların güvenlik önlemleri altında
çalışmasını sağlayacak düzenlemeler, hani torba yasa ile getirilen
yaptırımlar?
Sadece yasa çıkarmakla emekçinin çalışma koşulları düzelmiyor,
aldıkları ücret yükselmiyor.
DİSK'e bağlı Dev Maden-Sen Genel Başkanı işçilerin yasa uyarınca
hesaplarına yatırılan iki asgari ücretten birini işverene geri

ödediğini belirtiyor.
İnsanlık onuruna yakışmayan son derece önemli ve üzerinde ciddiyetle
durulması gereken bu açıklamanın doğruluğu ne yazık ki işsizlikten
bunalan, evine ekmek götürmekten başka bir amacı bulunmayan, her türlü
ilkelliği, vahşeti kabullenerek adeta ölüme giden emekçiler tarafından
da dile getiriliyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, ''Bu acı çekilecek gibi
değil. Ocağı kapatmak istediğimizde 50 kişiyi devreye sokuyorlar.
Sorumluluk hepimizde '' diyerek acı bir itirafta bulunuyor.
Sayın Bakan' itirafta bulunsa da ölen canlar geri gelmiyor.
Denetimler, göstermelik değil, gereği gibi yapılsa, çalışma koşulları
iyileştirilse, işçileri daha fazla üretim için zorlayan, ücretini tam
ödemeyen, yer altında yemek yemeye zorlayan işverene ağı hapis cezası da
dahil birçok yaptırımlar uygulansa bu ölümler yaşanır mıydı sayın
Bakan?
Bu yılın 9 ayında işçi ihmalkarlık, yetersiz denetim, aşırı kar
hırsındaki işverenin baskısı, işsizlikten ötürü maden, inşaat gibi
son derece tehlikeli işlerde çalışan 1415 emekçi yaşamını yitirdi.
Bu sürede Soma başta olmak üzere 354 madenci, 300 de inşaat işçisi
canından oldu.
En çok iş cinayetlerinin yaşandığı madencilik sektöründe kar oranları
her yıl katlanarak artıyor.
2006 -2013 yılları arasında maden sektörü yüzde 15.5 kar edeken, aynı
dönemde 651 madenci yaşamını yitirdi.
Bu rakamlar, düşük maliyet, düşük ücretle karların nasıl elde
edildiğini gösteriyor.
Bunun bedelini ilkel koşullarda, denetlenemeyen, ihmal edilen
ocaklarda çalışan emekçiler canlarıyla ödüyor.
İşçiler canlarını yitirdikleri ile kalmıyor, geride kalan gözüyaşlı
anne, baba, eş ve çocuklarına verilen sözler de yerine getirilmiyor.
Hani Soma işçilerine verilen sözler, neden paraları ödenmiyor?
Ermenekli madenci annesinin yetkililere hitaben ''Siz buradan çekip
gideceksiniz. Biz ne yapacağız?' sözleri tüm gerçekleri gözler önüne
seriyor
Niye emekçi bile bile ölüme gönderiliyor, niye niye, niye?.