Sayfalar

22 Haziran 2016 Çarşamba

Poyraz Karayel Ölecek mi?

Küçük Sinan’ın babası Poyraz’ın öldürülmesi karşısında kendini dövercesine ağlaması, hıçkırıklara boğulması ekran başındaki izleyicinin yüreğine taş gibi oturdu.
İki yıldır TV ekranında fırtına gibi esen, en çok izlenen dizi “Poyraz Karayel”  sezon finalinde Sema’nın intiharı ve Poyraz’ın öldürülmeleriyle izleyenleri adeta ters köşeye yatırdı.

İki sezon önce muhteşem bir başlangıç yaparak seyirciyi ekran başına kilitleyen “Poyraz Karayel”’de  İlker Kaleli (Poyraz Karayel), Burçin Terzioğlu (Ayşegül), Musa Uzunlar (Bahri Umman), Kanbolat Görkem Aslan (Sefer), Celil Nalçakan (Zülfikar), Cem Cücenoğlu (Taşkafa),  Ali İl (Sadreddin), Emel Çölgeçen (Sema),   Hale Sürer (Meltem) ve Ata Berk Mutlu’nun (Sinan) müthiş oyunculuğu  diziyi seyirciye sevdirmiş, alışkanlık yapmıştı. Özellikle Ata Berk Mutlu’nun şapka çıkarılacak başarısı minik oyuncuya gönüllerde ayrı bir yer açtı.
Hakkını yemeyelim, Tolga Güleç (Neşet), Özkan Uğur(İsmail Karayel), Ece Özdikici (Songül),  İdil Fırat (Despina), İsmail Düvenci (Albay), Macit Koper (Adil Topal), Gülçin Hatıhan (Ümran), Emirhan Akbaba (isa) oyunculuklarıyla diziye ayrı bir renk kattı.
Tabii “Poyraz Karayel”in başarısında yönetmen Çağrı Vila Lostuvalı’nın emeği yadsınamaz.  O kamera arkasında görünmez bir kahraman olarak yapıma imza attı. Belirtelim yeni sezonda Lostuvalı yönetmen koltuğunda oturmayacak.
Diziye kanı ısınan, alışkanlık yapan izleyici çarşamba günlerini iple çeker gibi bekliyordu. İlk başlarda çok olumlu puanlar alan, Macit Koper ve Özkan Uğur’un rol aldığı bölümlerle zirveye ulaşan  “Poyraz Karayel” gittikçe artan absürd sahneleriyle sıradanlaşmaya, diğerlerine benzemeye başladı.
 Senaryo gereği Sefer ve Adil Topal’ın ölmeleri dizinin tadını kaçırdı, heyecanını yitirdi. Özellikle kardeşten de öte birbirlerine sımsıkı bağlı Sefer-Zülfikar-Taşkafa üçlüsü, Sefer’in ölümü üzerine sanki göçtü. Nedendir bilinmez Sefer diziden erken koparıldı. Oysa onun varlığı Zülfikar ve Taşkafa’yı da motive ediyor, kendi aralarındaki muhabbetleriyle seyirciye keyif veriyorlardı.
Eleştirmenler, yazarlar Sefer ile Adil Topal’ın erken vedasının hata olduğunu, onlardan sonra dizinin o çok bilinen sıradan bir yapıya büründüğünü belirttiler.
”Poyraz Karayel”in gittikçe heyecanını, cazibesini yitirmesinde neredeyse üç saate yakın süren bölümlerin de etkisi oldu. Sırf reklam kaygısından ötürü çok uzun çekilen, gece yarılarına dek uzayan dizilerin giderek ilk baştaki temposunu kaybettiği aşikar.
Senaristler her hafta yayınlanan uzun süreli dizilere konu yazmaktan yoruluyor, tekrarlamaya, giderek saçmalamaya başlıyorlar. “Poyraz Karayel”in senaryosunu yazan Ethem Işık’ın da bu yorgunluktan etkilenmemesi mümkün değil. Hal böyle olunca çok sevilen diziler bile zamanla mantık hatalarından ötürü seyircide bıkkınlık yapıyor, izlenme oranları düşüyor.
Mafya dizisi olmasına karşın, anlamlı hikayesi, Poyraz’ın Albay ile karşılıklı mesajları, vurdu kırdının az olması ile kitleleri ekran başına kilitleyen “Poyraz Karayel”, giderek temponun düşmesi, silahların öne çıkması, başarılı oyuncuların erken vedasıyla bir hayli eleştiri almaya başladı.
Tüm bu olumsuzluklara karşın, Poyraz karakteriyle, küçük Sinan’ın sevimliliği ile seyircide alışkanlık yapan, yine de ekran başına taşıyan dizi önümüzdeki sezonda da ilk sıralardaki yerini alacaktır.
Gittikçe saçmalayan senaryosuna rağmen, ilk başlarda verdiği keyifle bende de alışkanlık yapan “Poyraz Karayel”i diğer tutkunları gibi önümüzdeki sezonda da izlemeyi sürdüreceğim.
En çok merak edilen sezon finalinde öldürülen, hatta gömülen Poyraz Karayel’in yeni  bölümlerde yer alıp almayacağı.
Görüşüm, cenaze töreni ve gömülme sahnesi Poyraz’ın zihninde hayal olarak yer alacak, hastaneye kaldırılarak yeniden yaşama tutunacak. Yani Poyraz Karayel ölmeyecek.
Çünkü temel karakteri ortadan kaldırırsanız o dizinin izlenme oranı çok aşağıya düşer, iki üç bölüm sonra yayınına son verilir. Sanırım yapımcılar ve Kanal D yetkilileri buna izin vermez.

Bu sorunun yanıtını bulabilmek için yeni sezonu bekleyeceğiz.

2 Haziran 2016 Perşembe

Madencinin Çilesi

Çalışma yaşamının en zor mesleğidir kömür işçiliği. 
Her babayiğidin olası tehlikeyi, kazayı, grizu patlamasını göze alamayacağı çileli maden emekçileri, bu riskleri bile bile yer altında, saatlerce gün yüzü görmeden kazma sallarlar.

Mesai bitiminde eve geldiklerinde aileleri “bugünü de kazasız belasız atlattık” diyerek gizliden gizliye sevinirler.  Çoğunun aldığı maaş asgari ücret, ya da bunun bir miktar üzerindedir.
Zonguldak’ta, Soma’da, Ermenek’te, Yeni Çeltek’de, Tunçbilek’te ve diğer bölgelerde kurtarıcı olarak sarılırlar işlerine. Çünkü yapacak başka bir iş yoktur buralarda. Ocakta iş bulabilenler şanslı sayarlar kendilerini.
Kaçak olsun, kayıtlı olsun hiç dert edinmeden  “ iş bulabildik” diye sevinerek inerler ocağa. Madencilik onlarla özdeşleşmiş, ayrılmaz bir ikili oluşmuştur.
 Mecburdurlar evin geçimini sağlamağa, çoluğunun çocuğunun nafakasını çıkarmaya. Onların aldığı para katıksız alın terinin karşılığı helal ücrettir.
Bu denli zor koşullarda özveriyle çalışan kömür emekçileri çoğu zaman ücretini ya zamanında alamaz, ya da eksik alır. Tıpkı Zonguldak- Kilimli’de ücretlerini alamadıkları gerekçesiyle ocakta açlık grevi yapan işçiler gibi.
Onların hakkı, emeği ödenmeyecek kadar değerli olmasına karşın özellikle kaçak ocak çalıştıran işverenler, aklınca uyanıklık yapıp ücretlerini vermez, mağdur eder onları.
Zonguldak’ta kömür emekçileri 10 günü aşkın sürdürdükleri açlık grevi ile bu çok önemli sorunu  Türkiye’ye duyurmaya çalıştı. Aslında onların feryadı tüm maden emekçilerinin sorununu ortaya koyuyordu.
İlk başlarda medyanın duyarsız yaklaştığı açlık grevi, işçilerin kararlı iradesi ile bir anda gündeme oturdu, Türkiye’nin haberi oldu.
Neyse ki alacakların ödenmesi sözü karşısında açlık grevine son veren işçiler, günlerce kendilerini bekleyen ailelerine sağ salim kavuştu. 11 günün sonunda alacakları elden ödendi.
Madencilerin, kömür emekçilerinin hala düzeltilmeyen çalışma koşulları, ücretlerinin ödenmemesi veya eksik ödenmesi,  kayıt dışı çalıştırılma gibi sorunlar yasalara karşın hala çözüm bekliyor.
Soma’da 301 işçinin yaşamını yitirdiği iş cinayetinin ardından, hayata geçirilen yasal düzenlemelerin bazı işverenler tarafından uygulanmadığı görülüyor.
O kazanın ardından çıkarılan yasa uyarınca işçilere iki asgari ücretin ödenmediği dile getiriliyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 176 sayılı sözleşmesinin 20 yıl sonra kabul edilmesine karşın denetimlerin yine savsaklandığı, kaçak işyerlerinin hala faaliyette olduğu, kural dışı fazla mesainin yaptırıldığı sendikalar tarafından açıklanıyor.
İddialar ocaklarda hala eski düzenin sürdüğünü, tehlikenin devam ettiğini, en önemlisi ücretlerin aksadığını ortaya koyuyor.
Eğer yasalar uygulanmayacaksa ne anlamı var?
Yasaların kesintisiz uygulanması, denetimlerin hakkıyla yerine getirilmesi gerekmez mi? Türkiye’yi Avrupa şampiyonluğuna taşıyan iş cinayetlerinin en çok meydana geldiği kaçak maden ocaklarının, kayıt dışı işçi çalıştırmanın üzerine kararlı şekilde gidilmesi gerekmez mi?
İlla Soma ve Ermenek’teki gibi kitlesel ölümlerin olması mı gerekiyor yasaların kağıt üstünde kalmaması için?
İşte Zonguldak-Kilimli’de 11 gün süren açlık grevi bu soruları bir kez daha hatırlattı. İyi ki hatırlattı.
Madencilerin açlık grevinin mesajı alınacak mı, yoksa yine unutulacak mı?

Dedim ya ölümle her an burun buruna olan kömür işçiliği en zor meslek. Onların hakkı öyle düşük ücretlerle ödenemez.