Gazetelerin günlük satışlarına ilişkin rakamlara göz atınca, mesleğim adına birden duygulandım ve üzüldüm. ‘Neden 75 milyonluk Türkiye’de bu kadar az gazete satılır?’ sorusuna belleğimde yanıt aramaya çalıştım.
Türkiye’de gazete satışlarının artan nüfus ve günlük yaygın gazetelerin çokluğuna karşın yükselmediği, hatta zaman zaman düştüğü acı bir gerçek.
Medyatava’nın tiraj raporuna göre, 40’a yakın yaygın gazetenin günlük satışı 75 milyona ulaşan ülkemizde ne yazık ki en fazla 5 milyon düzeyinde. Bu satışların çoğunluğunu da abone sistemi ile dağıtılan gazetelerin oluşturuyor.
Gazetelerin en çok eklerin bol olduğu cumartesi ve pazar günleri satıldığı dikkate alınırsa, hafta içi düşen satışlar istikrarlı bir okuyucunun olmadığını ortaya koyuyor. Gazete satışlarında ara ara dönemsel çıkışlar olsa da bunların kalıcı olmadığı yayınlan tiraj raporları ile açıkça görülüyor.
Türkiye’nin bırakın kitabı, günlük bir gazete almayan, okumayan bir toplum olması gerçekten üzücü, üzücü olduğu kadar irdelenmesi gereken bir sorun.
Toplum olarak neden okumuyoruz? Bunun çeşitli nedenleri var. Sosyal medya denilen internetin yaygınlaşması, okuma tembeli çoğu kişinin haberleri kolaycılığa kaçarak dijital dünyadan, TV’den ücretsiz takip etmesi en başta gelenidir.
Gelişen teknolojiye koşut, akıllı cep telefonları, tablet bilgisayarları, iPad yaşamın her alanında olduğu gibi, habercilikte de boy gösteriyor.
Bu temel etmenlerin yanında biz gazetecilerin de çok ama çok önemli hataları var. Toplumda haksız şekilde yaygın olan‘’gazetecilere ve gazetelere güvenilmez, onlar yalan yazar’’ algısı, bu kutsal mesleği çıkarları uğruna kullanan, kendilerine ‘’gazeteci’’ rolü biçen dünyadan ve yurttan bihaber, kendilerini geliştiremeyen, belli konuda uzmanlaşamayan kişilerin varlığından ötürü ne yazık ki giderilemiyor.
Yazacağı haber ve yorumlarla toplumu bilgilendirecek gazeteciler, dünyayı izleyerek, okuyarak öncelikle kendilerini geliştirmelidir ki, okura da bu bilgilerini aktarabilsin, ufkunu genişletmeye yardımcı olabilsin.
Aslında, dünyanın en zor, çileli ve o denli zevkli mesleği olan gazeteciliğin güvenirliliği, ne yazık ki bazı kişilerin bu sıfatı kazanmalarından dolayı alt düzeylerde bulunuyor. Son dönemde yaygınlaşan, salt toplum tanıyor, seviyor diye bilgi düzeyleri bile tartışmalı bazı sanatçıların, bu mesleğe yıllarını vermiş gazeteciler dururken, köşe yazarı olmaları da gazetecilik adına sorgulanması gereken bir konu.
Sahi, yaygın gazetelerde köşe yazarı olmak bu denli kolay mı?
Bunun yanı sıra, holding patronu, işadamlarının gazete satın alarak, bunu diğer ticari işleri için kullanması, gazetelerinde özgür haberciliği kısıtlamaya yönelik tutum takınmaları gazeteciliğin karşısındaki en önemli etmendir. Milliyet gazetesinde yaşanan son olaylar bunun en güzel kanıtı.
Bu mesleğe sevdalı, her yaşında ve bulunduğu ortamda meslek tutkusu öne çıkan, kendini geliştiren gazetecilerin artması, gazete yönetimlerinde sorumluluk alması, özgür gazeteciliğin yaygınlaşması hem mesleğimizin onurunu kurtaracak, hem de beraberinde tirajı arştı getirecektir.
Unutulmamalıdır ki, sadece haber veren, okuru bilgilendiren , köşe yazarlarının derinlik içeren yorumları ile yapılan gazeteler her zaman yaşayacak, her zaman okurun ilgisini çekecektir. Yeter ki adam gibi iyi gazete yapılsın. Bu tür gazeteler her daim karşılığını bulacaktır.
Tüm bu yazdıklarım bölgenin gözü, kulağı olan, çevrelerinde önemli bir işlevi yerine getiren yerel gazeteler için de geçerlidir. Mesleğin kurallarına uyan, hiç bir çıkar ilişkisi gözetmeyen yerel gazeteler de kuşkusuz okuru tarafından sahiplenilecek, korunacaktır.
Eline aldığınızda, mürekkep kokusunu hissettiren, sayfalarını çevirirken hışırtı sesi çıkaran gazetelerin yerini, ne internet haberciliği ne akıllı telefonlar ne de iPad’lar alabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder