Sayfalar

25 Aralık 2015 Cuma

Pes Doğrusu

Çöplük yetmedi, şimdi de çimento fabrikası, pes doğrusu.
Onca uyarılara, onca tepki ve eylemlere karşın, yurdun en güzel yerleşim birimlerine, halkın yaşadığı yörelere, termik santral, çöp tesisleri, çimento fabrikaları, diğer fosil yakıtlarla çalışan sağlığa ve doğaya sakıncalı tesisler kuruluyor, yenilerinin projeleri gündeme geliyor.
Oysa, çok değil daha geçen hafta Paris’te gerçekleştirilen İklim Zirvesi’nde bu tesislerin ne denli zararlı olduğu, çevreyi, canlıyı tükettiğine vurgu yapılarak, tüm ülkelerin bu tehlikeye karşı birlikte mücadele etmesi gerektiği yönünde karar alınmıştı.
Hatta zirveye katılan Türkiye’de bu kararı benimsemiş, altına imza atmıştı.
Paris zirvesi Türkiye’ye bu konuda birtakım görevler yüklemişti.


Ne var ki, hala fosil yakıtlarla çalışan (kömür, doğalgaz ve petrol) enerji üretim tesisleri, halkın soluklandığı yerlere sözüm ona ayrıştırıcı çöp depoları, doğayı tahrip eden, yerleşim birimlerine yakın çimento fabrikaları hız kesmeksizin konduruluyor.
İşte bu vahşi çöp depolama sisteminden olumsuz etkilenen yerlerden biri Karadeniz’in şirin beldesi Giresun-Çavuşlu’ya şimdide çimento fabrikası kurulması gündemde.
Belde halkı, yargı kararları ve tepkilere karşın faaliyete geçirilen “Katı Atık Düzenli Depo Bertaraf Tesisi” yani çöplüğün ardından çimento fabrikasının şokunu yaşıyor.
Giresun ve tüm ilçelerinin çöpleri 28 Ekim’den bu yana hukuk tanınmaz şekilde buraya dökülüyor. Şimdiden Çavuşlu’yu pis kokular sarmaya başladı bile.
Aşırı sıcak günlerde yaz mevsiminde bu kokunun nasıl bir hal alacağını düşünmek şimdiden ürkütücü
Halkla inatlaşma adına, yargı kararlarına rağmen ekmeği ile meşhur, yeşil ile mavinin harman olduğu bu şirin belde, şimdi de çimento fabrikası tehlikesi ile karşı karşıya.
Orta Mahalle Taş Ocağı mevkine kurulması öngörülen “Çimento ve Klinker Üretim, Öğütleme, Paketleme Entegre Tesisi, Görele Mal Müdürlüğü tarafından 23 Aralık’ta ihaleye çıkarıldı.
Bu ihale resmen Çavuşlu halkı ile dalga geçmek, tepkilerini, eylemlerini ciddiye almamak, kısaca adam yerine koymamaktır.
Onca yargı kararına rağmen çöplük konduruldu, şimdi de yine çevreye ve doğaya zarar verecek çimento fabrikası kurulmak isteniyor.
AKP iktidarının Çavuşlu’yu bu denli yok saymasına bir anlam yüklemek mümkün değil.
İnsanlara, diğer canlılara ve doğaya zarar verecek tesisler için neden hep Çavuşlu tercih ediliyor?
Halk, çöplüğe karşı çıktığı gibi, çimento fabrikasını da istemiyor.

Yeşilin sararmasını, mavinin kirlenmesin karşı çıkan yöre halkı, “Ekmeği ile meşhur beldemizin yeşil doğasını, temiz mavi denizini korumasını istiyoruz.Yeter artık Çavuşlu’dan elinizi çekin” diye feryat ediyor.
Sadece Çavuşlu değil, Karadeniz’in diğer yerleşim biriminde yaşayanlar da yakınıyor, isyan ediyor bu tehlikeli sözüm ona istihdam sağlayan kirli tesislere.
İşte Terme, daha birincisinin tehdidini tamamıyla savuşturamadan ikinci termik santral haberleri ile haklı olarak kaygılanıyor.
İşte Sinop nükleer santralin beraberinde getireceği sakıncaları aylardır tartışıyor.

İşte Fatsa’nın Yukarıbahçeler halkı istemese, karşı koysa da yeşil arazilerinin siyanürle altın aranmasından ötürü her geçen gün sarardığına, yol oluşuna tanık oluyor, kahroluyor.
Yeşil Yol projesi ile yaylalarının iskana açılmasına, özgünlüğünün yok olmasına direnen Çamlıhemşinli köylüler, Havva Ana ve diğerleri çabalıyor duruyor.
Bazıları bu mücadelelerinde yargı kararları ile kazanıyor, bazıları da kaybediyor.

Yargı, çoğunlukla bu tesislere “dur” diyerek, halkın soluklanmasına yardımcı oluyor.

Ne var ki yargı kararlarına karşın halkla inatlaşmaya devam ediliyor, o güzelim doğa yok yere heba ediliyor.
Paris’teki zirvede de dikkat çekildiği gibi, dünya gittikçe yeşilini kaybediyor, termik santrallerin atmosfere saldığı sera gazı ile küresel iklimin egemenliğine giriyor.
Böyle devam ederse, önlemler alınmazsa gelecekte bugünkü bu güzel doğa, yeşil dünya yok olup gidecek.
Bugünkü günleri mumla arayacağız.

Gidecek, göç edebilecek başka dünyamız, ülkemiz, kentimiz, köyümüz yok.

Tehlikenin farkına artık varın.

14 Aralık 2015 Pazartesi

Hani Promosyon ve İntibak ?

Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından açıklanan 64. Hükümetin eylem planında promosyon ve yeni intibak yasasının yer almaması emekliyi üzdü.
Oysa Davutoğlu, Türkiye Emekliler Derneği (TÜED) Genel Kurulunda tüm emeklilere yılda 300 lira tutarında promosyon ödeneceğini açıklamıştı.
Yıllardır “Bize de promosyon” diye haykıran 11 milyona yakın emekli, Başbakanın açıklaması ile bir hayli umutlanmıştı.
Emekliler arasında heyecan yaratan açıklama ne yazık ki eylem planında yer almadı.

Her yıl aylıkları kadar promosyon talep eden sabit gelirli kitle, 300 lira vaadi yeterli bulmasa da “hiç yoktan iyidir” diyerek ödemenin yapılmasını dört gözle bekledi.
Davutoğlu’nun açıklamaları genel kurul salonunda hoş bir seda olarak mı kaldı?
SGK emekli aylıklarının ödenmesi için yılda toplam 160 milyar liraya yakın parayı bankalara yatırıyor.
Bu para bankalar için kaçırılmaz bir fırsat. Bırakın günü, saati, dakikalar üzerinden bile ödeyecekleri aylıklardan para kazanıyorlar.

Ancak emekliye promosyon söz konusu olduğunda yan çiziyorlar.
Oysa çalışanlara bu parayı veriyorlar.
Emeklinin bir diğer beklentisi yeni intibak yasası da eylem planında bulunmuyor.
İki yıl önce 2000 öncesinde emekli olan işçi ve Bağ-Kurlular için intibak yasası çıkarılmış, yaklaşık 2 milyon emeklinin aylığında 50-250 lira arasında artış olmuştu.
Bu intibak yasası olumlu olmakla birlikte emekliler arasında ayrımcılık oluşturmuştu.
Düzenlemeden 7 milyona yakın 2000 sonrası işçi ve Bağ-Kur emeklisi yararlanamamıştı.
Hatta dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Faruk Çelik haksızlık yapıldığını kabullenerek, yeni bir intibak yasasının çıkarılacağı sözünü bile vermişti.
AKP de seçim çalışmalarında 2000 sonrası emekliler için düzenleme yapılacağını vaat etmiş, Başbakan Davutoğlu konuşmalarında bunu sık sık dile getirmişti.
Vaatler haklı olarak emekliyi umutlandırdı, beklentiye soktu
Ama buna ilişkin bir adım yok.
Hükümetin ilk üç ay içinde hayata geçireceği düzenlemeler arasında emeklinin bu talepleri söz verilmesine karşın neden yer almadı?

Sözler unutuldu mu?


Eylem planında yer alan bir başlık memurları çok yakından ilgilendiriyor.
“Kamu Personeli Reformu” başlığı altındaki düzenleme ile memura iş güvencesi sağlayan 657 sayılı yasada sil baştan değişiklik yapılması öngörülüyor.
Değişiklikle değerlendirme sonunda performansı yeterli görülmeyen memurun yerleri değiştirilebileceği gibi meslekten uzaklaştırılabilmesi de söz konusu olabilecek.
Yani 657 sayılı yasada yapılacak değişiklikle iş güvencesi ortadan kaldırılacak, memur da işçiler gibi her an kapının önüne konulabilecek.
Oysa memurların iş güvencesi anayasa ile güvence altına alınmış durumda.
Her ne kadar planda yer alsa da iş güvencesini oldu bitti ile ortadan kaldırmak kolay değil.
Memurun başarılı olup olamadığı hangi kriterlere göre saptanacağı, siyasi düşüncesinden ötürü mü amirinin keyfi tutumuyla mı işine son verileceği sır olarak ortada duruyor.
Memur-Sen, Türkiye Kamu-Sen ve KESK, 657 sayılı yasada yapılacak değişikliğe karşı çıkıyor, iş güvencesini “kırmızı çizgi” olarak kabul ediyor.
İdeolojik olarak birbirinden çok farklı görüşlere sahip memur sendikalarının tepkisine karşın yasada değişiklik yapılabilir mi, iş güvencesi yok edilebilir mi?
Kısaca 64. Hükümetin Eylem Planı, çalışma barışını zedeleyecek sakıncaları içeriyor.

İş güvencesinin elinden alınması memurun verimini düşüreceği gibi, kamuda huzursuzluk yaratacağı kesin.
Memurun ve sendikaların kaygılarını gidermek hükümetin öncelikli görevi.

2 Aralık 2015 Çarşamba

Maaşa Zam, İşe Son

7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri öncesi ve sonrası en büyük tartışma konularından biri olan asgari ücret için komisyon toplandı.


Yaklaşık 5 milyon işçinin sonucunu merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda ücretin net bin 300 liraya yükseltilmesi kesin gibi.
Vaatler ile hükümet programında yer almasından sonra, AKP’nin net bin 300 liralık ücretten geri adım atması söz konusu olamaz.
Komisyonda bu kez devlet ve işçi (Türk-İş) tarafının oy çokluğu ile yeni asgari ücret saptanacak.
İşveren temsilcisi TİSK’in karara önceki yılların aksine karşı oy kullanması kuvvetle muhtemel.

Ücret 15 kişilik komisyonda 10’a 5 oy çokluğu ile belirlenecek gibi görünüyor.
Komisyonun üç veya dört oturumun ardından net bin 300 liralık asgari ücreti kamuoyuna açıklaması bekleniyor.
Ücret artışı sonrası oluşacak olumsuzlukların önlenmesi, emekçilerin işini, aşını yitirmemesi için  hükümet önlemlerini beklemeksizin hayata geçirmeli.
Bu önlemler,  teşvikler, işverenler üzerinde oluşacak maliyetin bir bölümünün karşılanması şeklinde olabilir.

Aslında asgari ücretten vergi kesintisi yapılmaması hem işçi hem de işverenin yararına ama buna hükümet olumlu bakmıyor.
SSK primlerinde de belirli oranda indirim yapılabilir.
Eğer işverenlerin öne sürdüğü gibi, ücretin yükseltilmesi gerekçe gösterilerek işten çıkarmalar başlar,  kayıt dışı istihdam artar, işyerlerinde çalışma barışı zedelenirse zammın hiçbir anlamı kalmaz.

Keyfi çıkarmalara karşı, işyerlerine denetimler yoğunlaştırılmalı, yaptırımlardan çekinilmemeli.

Zaten kıt kanaat geçinen, çoğunluğu özel sektörde çalışan emekçiye “Maaşına zam, işe son” denilmemesi için önlemlerin alınması şart.