Sayfalar

18 Eylül 2016 Pazar

İyi Yürekli Adam

Gerek duruşu, gerek oyunculuğu, gerekse toplumsal sorunlara duyarlılığı ile Türk sinemasının en önemli oyunculardan biriydi.
Soner Yalçın’ın da belirttiği gibi o gençliğimizin idolü, cesur, yakışlı ve de iyi yürekli kahramanımızdı.
  “Solan Bir Yaprak” , “Emine”, “Ah Nerede”,” Mavi Boncuk”, “Sev Kardeşim” , “Gece Kuşu Zehra”, “Bizim Aile”  salon oyunculuğunu, yüzünün güzelliğini öne çıkaran filmleriydi.
 Rıfat Ilgaz’ın “Hababam Sınıfı” filmindeki “Damat Ferit” karakteri onu Türkiye’ye sevdiriyor, seyircinin gönlünde ayrı bir yer açıyordu. Tıpkı Kemal Sunal’ın canlandırdığı “İnek Şaban”, Münir Özkul’un hayat verdiği “Kel Mahmut” ile “Güdük Necmi”, “Badi Ekrem”, “Hayta İsmail” ve diğerleri gibi.
Salon filmlerinin ardından rol aldığı yapıtlarıyla belleklerde iz bıraktı, öne çıkmaya başladı.   

“Nehir”, “Maden, “Baraj”,  “Pehlivan”, “Kanal”, “Canım Kardeşim”, “Karartma Geceleri”, “Ses”, “Adak” filmleri onun için dönüm noktasıydı.
Bu yapıtlarla salon karakterine bir anlamda veda ederek, toplumsal sorunlara ağırlık veren, gariban, çaresiz Anadolu insanının yaşadıklarını, sıkıntılarını, dertlerini anlatan filmlerde oynamaya başladı.
Özellikle Kahraman Kral ve Halit Akçatepe ile rol aldığı “Canım Kardeşim” varoşlarda kıyıda kalmış, yoksul insanların çektiği acıyı, umutsuzluğu başarılı şekilde gözler önüne seriyordu. İlk kez sinemada izlediğimde ne denli hüzünlendim, ağladım ise televizyonda izlediğimde de aynı hüznü yaşıyor, gizlice göz yaşı akıtıyorum.
O denli sahi, o denli hayatın acımasızlığını anlatan, yüreklere taş gibi oturan bir filmdi “Canım Kardeşim.”
Aslında onu bu filmlere yönlendiren Türk sinemasının bir başka unutulmaz ismi Yılmaz Güney’di. Onun telkinleri ile bilinçlenmeye başlamış, duruşu, hayata bakışı farklı bir kulvara yönelmişti. Ondaki yeteneği gören Güney, Tarık Akan’ın gelişiminde önemli rol oynadı.
Senaryosunu Yılmaz Güney’in yazdığı Zeki Ökten’in çektiği “Sürü” ile başlayan sanat oyunculuğu maratonu yine Yılmaz Güney imzalı Şerif Gören’in yönettiği “Yol” filmi ile devam etti. Türk sinemasının politik filmleri olarak nitelendirilen bu yapıtlara Erden Kral’ın yönetmenliğini yaptığı “Kanal” eklendi.
Hababam Sınıfı’nın “Damat Ferit”i toplumsal filmlerle “Nurettin”, “ Seyit Ali”, “Kaymakam”, “Şivan” karakterine evrildi. Artık o bildiğimiz şımarık salon erkeği gitmiş, yerini hayatın içindekiler almıştı.
2009 yılında Şerif Sezer ile oynadığı son filmi “Deli Deli Olma” iyi yürekli insanın belki de seyirciye vedasıydı. Ama nereden bilebilirdi bu vedayı? O illet hastalık ciğerine yapışmıştı bir kez.
Bu kadar başarılı, ses getiren filmlere canlandırdığı karakterleriyle hayat veren Türk sinemasının “iyi yürekli kahramanı” hem ulusal hem de uluslararası yarışmalarda, etkinliklerde bir çok ödüller kazandı, sinemamızın, ülkemizin yüzünü güldürdü.
Zaten kazanmaması haksızlık olurdu.
Antalya Altın Portakal Fil Festivali’nde “En İyi Erkek Oyuncu” dalında 7 kez kazandığı ödülle Türk sinemasında bugüne dek kırılamayan bir rekora imza attı.
Yine Cannes Film Festivali’nde “Altın Palmiye” kazanan “Yol” filmindeki “Seyit Ali” rolü ile “En İyi Erkek Oyuncu” dalında aday oldu. Berlin Film Festivali’nde “Gümüş Ayı Mansiyon Ödülünü”  kazandı.
Son yıllarda sinemadan elini ayağını çeken usta oyuncu Cumhuriyet sevdalısı, Atatürk ilkelerinin yılmaz savunucusuydu. Gittiği her yerde, katıldığı panellerde, söyleşilerde savunduğu fikirleri dile getirdi, topluma inançla anlattı.
Yaşamının son dönemini bu uğurda geçirdi, onun için çaba harcadı.
İdeolojik tutumundan ötürü başına gelmeyen de kalmamıştı. 12 Eylül döneminde gözaltına alıp, hapis yatmıştı. O dönem yaşadıklarını “Anne Kafamda Bit Var” kitabında anlatmıştı.
Gençliğimizin idolü kötülere karşı hep kazanan kahraman artık yok.

Cüssesi gibi yüreği de iri olan, doğruyu, güzelliği, iyiliği hayat felsefesi edinen Hababam Sınıfı’nın  Damat Ferit’i, Canım Kardeşim’in Murat’ı, Maden’in Nurettin’i, Yol’un Seyit Ali’si, Sürü’nün Şivan’ı güle güle mekanın cennet olsun.