Sadece İstanbul değil, Ankara, İzmir, Adana başta olmak üzere tüm illerde sağcısı solcusu, Fenerbahçelisi, Beşiktaşlısı, Galatasaraylısı, Trabzonsporlusu, yaşlısı genci alanlarda Taksim Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesilmesine, buraya yeni binalar yapılmasına karşı olduklarını tek bir ses olarak haykırdı, sabahlara kadar burada nöbet tuttu.
Çok katlı binalardan bunalan, rezidansların arasında sıkışan, İstanbullu, rahat nefes alabildiği, doğaya olan özlemini giderebildiği Gezi Parkı’ndaki ağaçların kıyımına birlikte karşı çıktı, parkını sahiplendi.
Aslında, burada Gezi Parkı’nda geçekleştirilecek düzenlemelere karşı çıkmanın adı protesto olsa da, insanlar polisin aşırı müdahalesi ve gazına karşın belki de içlerindeki birikimleri, ötekileştirmeyi dışa vurdu, yıllardır söyleyemediklerini dile getirdi, adeta boşaldı.
Her kesimden insan, yalnızca Taksim , Kızılay ve diğer illerdeki meydanlarda değil, yaşadıkları cadde, sokaklarda da tava ve tencerelerle bugüne değin söyleyemediklerini söyledi, içini döktü.
Her ne kadar aralarında marjinal gruplar bulunsa da derdini anlatmak, içini dökmek isteyen milyonlarca insan, olgun bir tavırla, halay çekerek, türkü söyleyerek meramını anlattı, haykırdı.
İnsanların içine giren bazı marjinal grupların, sağı solu taşlamasını, camları kırmasını, bankamatikleri ateşe vermesini onaylamasak, şiddetle karşı çıksak da halkın verdiği mesaj siyasi iktidar tarafından iyi algılanmalı, doğru okunmalı.
Demokratik haklarını kullanmak ve taleplerini dile getirmekten başka amaçları olmayan milyonlarca insanı ‘’üç beş çapulcu’’ olarak nitelemek hiç de doğru bir yaklaşım olmadığı gibi gerginliği azaltan değil, aksine ortamı daha da geren bir ifadedir.
‘Seçimlerde yüzde 50 oy aldım’’ diyen iktidar, kendisine oy vermeyen diğer yüzde 50’nin de taleplerini dikkate almak, ‘Bu insanlar ne istiyor?’’ diye onları dinlemek zorundadır. Ve görevidir.
Hükümet sadece kendisine oy veren yüzde 50’nin değil, 76 milyonun, ülkenin hükümetidir.
Bu insanların taleplerini dinlemek, mesajlarını algılamak çok mu zor? Nitekim Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, devlet adamlığına yakışır bir tavır sergileyerek, her insanının demokratik düzende düşüncelerini rahatça ifade edebileceğini, verilmek istenen mesajı aldıklarını belirterek gerginliği azaltmaya, ortamı yumuşatmaya çalıştı.
Sayın Gül’ün övgüye değer tavrını, siyasi iktidar temsilcileri de göstermez miydi? Demokratik haklarını kullanan, aşırı biber gazları ile boğulan bu insanları ‘ne diyorlar, ne istiyorlar’ diye dinlemek çok mu zor?
Halkın verdiği mesajı, hiçbir kaygı ve önyargıya kapılmadan doğru okumak, sağduyulu davranmak inanın bu ülkede kardeşliği daha da pekiştirecek, demokrasiyi daha da yukarıya taşıyacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder