Hani derler ya ‘’Dışı Seni, İçi Beni Yakar’’ işte öyle bir meslektir gazetecilik. Bir sevdadır, bir tutkudur bu meslek.
İdeali olanın yapacağı, özveride bulunacağı, her türlü zorluğu, baskıyı göğüsleyeceği meslektir gazetecilik.
Haber peşinde koşarken saldırıya uğrayanların, dövülenlerin, hatta öldürülenlerin, hapse atılanların, mesai kavramı olmaksızın düşük ücretle çalışan, sendikasız emekçilerin mesleğidir gazetecilik.
Kurallara uygun, kamuoyunu bilgilendirirken tehdit aracı olarak kullanılmadan, meslek ilkelerinden ödün verilmeden, hiç bir çıkar ilişkisi gözetilmeden yapılan son derece onurlu, bir o kadar da keyifli meslektir gazetecilik.
Sürekli okuyarak, gündemi takip ederek kendini yenileyenlerin, üstüne koyanların,''Bilgi sahibi olmadan fikir üretmeyenlerin'' mesleğidir, uğraşıdır gazetecilik.
Kendini kanıtlamak için, her türlü sosyal güvenceden yoksun, gerektiğinde aylarca ücret bile almadan stajyer konumunda uzun süre çalışanların mesleğidir gazetecilik.
İşte o denli zor, her türlü baskıya, tehdide boyun eğmeyen ideali olanların mesleğidir gazetecilik.
Geçtiğimiz günlerde ''10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'' kutlandı.
Başta meslek örgütleri, Cumhurbaşkanı, Başbakan olmak üzere, tüm siyasetçiler günün anlamına uygun açıklamalar yaparak, değerlendirmede bulundu, gazetecileri kutladı.
Ne yazık ki; 1961 yılında yürürlüğe giren 212 sayılı yasa nedeniyle, bu yıl 54. kez kutlanan ''10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü''nde meslektaşlarımızın durumu hiç de iç açıcı değil.
Aradan geçen yarım asrı aşkın sürede gazetecilerin konumu, sosyal hakları ileriye değil, hep geriye gitti.
Kuşkusuz bu geriye gidişteki en önemli etmen gazetecinin bir tehdit unsuru olarak, görülmesi, baskıya uğraması, hatta özgürlüklerinin elinden alınması, sendikal haktan yoksun bırakılması oldu.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre, ülkemizde basın ve yayın sektöründe 95 bin 860 emekçi çalışıyor.
Bunlardan ancak 4 bin 360'ı sendika üyesi. Geriye kalanı sendikal güvenceden yoksun.
Yaptığı haber nedeniyle yüzlerce basın emekçisi, itildi, kakıldı, işini yitirdi.
İş bulabilenler ise karın tokluğuna mesleğini sürdürebildi.
Geçen yıl yaptıkları haberlerden ötürü 217 gazeteci dövüldü, 900'e yakın gazeteci işten atıldı, 83 gazeteci görevinden istifa etti.
Ağır tazminat davalarıyla susturulmaya çalışıldı.
Freedom House'ın raporunda ülkemiz basın özgürlüğü açısından ''kısmen özgür ülkelerden özgür olmayan ülkeler'' kategorisine düşürüldü.
Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) de ''2014 Dünya Basın Özgürlüğü Listesi''de Türkiye'yi 180 ülke içinde 154. sıraya koydu.
Basın emekçisi bir yanda zor koşullarda, sendikasız, çok düşük ücretle mesleğini yaparken, diğer yanda baskı, dövülme, işini yitirme korkusunu yaşadı.
İşte bu nedenle zora katlanan, sabır gösteren, özveride bulunanların, ideali olanların mesleğidir gazetecilik.
Her şeye karşın yalana, dolana bulaşmadan, onurlu bir şekilde yapılırsa son derece keyifli bir meslektir gazetecilik.
Hele sabah işe geldiğinizde yaptığınız haberi, yazdığınız yazıyı gazetede okumak çok farklı bir zevk, ayrıcalıktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder