AKP, yönetim kadrosunun bile beklemediği büyük bir zafer elde etti.
Seçmen, 5 ay önce “dur” dediği iktidar partisine 1 Kasım’da yüzde 49.4 gibi rekor bir oy oranı ile yeniden “evet” dedi.
AKP’nin bu başarısının altında yatan gerçekleri, kendilerinin bile beklemediği bir oy oranına, vekil sayısına nasıl ulaştığının yanı sıra, muhalefetin nerede yanlış yaptığını irdelemek de gerekir.
Evet, Başbakan Ahmet Davutoğlu bu seçim döneminde, ayrıştırıcı, kamplaştırıcı yerine ılımlı bir dil kullandı.
Evet, Cumhurbaşkanı Erdoğan 7 Haziran’daki gibi miting alanlarına çıkmayıp geri planda kaldı.
Evet, terörden ve ekonomideki krizden kaygı duyan seçmen istikrar adına yeniden “tek başına iktidar” dedi.
Evet, diğer partiler gibi emekli ve asgari ücretliye bu kez vaatlerde bulunan AKP’nin bu vaatleri seçmen tarafından daha fazla inandırıcı bulundu.
Yeri gelmişken bu vaatlerin öncüsü CHP ve Kılıçdaroğlu olmasına karşın, her iki seçimde de karşılığını alamadığını belirtelim.
Evet, belki seçmen koalisyon yerine tek başına iktidarın sorunları daha kolay çözeceğine inandı.
Evet, 7 Haziran’da SP-BBP ittifakı ile HDP’ye giden oylar bu kez geri döndü.
Bu nedenler AKP’nin yeniden iktidara gelmesini sağlasa da, asıl muhalefetin beceriksizliği, seçmenin 7 Haziran’da sunduğu fırsatı değerlendirememesi, yeniden hortlayan bölücü terör, 22 Temmuz’dan bu yana terörden onlarca polis, asker, güvenlik elemanının şehit düşmesi, yüzlerce sivilin yaşamını yitirmesi bir o kadar önemli rol oynadı.
Kuşkusuz 1 Kasım’ın kesin mağlupları MHP ve HDP.
7 Haziran’da seçmenin kendisine tanıdığı krediyi, fırsatı o akşam elinin tersi ile iten, koalisyon görüşmelerine kapılarını kapatan, TBMM Başkanlığı seçiminde uzlaşmaz tavır takınan, partinin yetkin ve deneyimli isimlerini dışlayan, aday bile göstermeyen Devlet Bahçeli, MHP ağır bir yenilgi aldı.
Oysa, seçmenin kendisine tanıdığı fırsatı değerlendirip, koalisyon ortağı olsaydı yeniden bir seçime gerek bile kalmayacaktı.
Bahçeli, koalisyon için öne sürdüğü 4 temel maddeyi yapılacak görüşmelerde belki üç aşağı beş yukarı kabul ettirebilecekken - kendisi de bir ölçüde esneyerek- “hayırcı” tutumu ile bu fırsatı elinin içinden kaçırdı.
Bahçeli’nin tavrına kızan orta yaş ve üstü MHP tabanı bu kez AKP’yi tercih etti.
7 Haziran’ın kendisine sunduğu fırsatı, seçmenin “Türkiye partisi olun” mesajını yeterince değerlendiremeyen HDP, en ağır mağlubiyeti yaşayan bir diğer parti oldu.
Oysa 7 Haziran akşamı Selahattin Demirtaş, “seçmenin bize verdiği mesajı iyi okuyacağız. Verilen emanet oyların gereğini yerine getireceğiz” diyerek, bölücü terör ile arasına mesafe koyacağı beklentisi yarattı.
Bırakın, PKK ile araya mesafe koymayı, artan olaylar karşısında bunu kınamaktan, teröre açık tavır almaktan kaçındı.
Cizre’de, Şırnak’ta, Nusaybin’de, Yüksekova’da ve Güneydoğu Anadolu’nun diğer yerlerinde maskeli teröristlerin hendek kazması, kimlik kontrolü yapması, molotoflu saldırılarda bulunması emanet oyların yanı sıra, Doğulu ve Güneydoğulu seçmeni HDP’den uzaklaştırdı.
Hem MHP, hem de HDP seçmenin kendilerine 7 Haziran’da tanıdığı krediyi, fırsatı değerlendiremeyerek bozguna uğradı.
CHP ise ne kazandı, ne kaybetti.
Gerçi oy oranını çok az, vekil sayısını da 2 artırmasına karşın “patinaj” partisi özelliğinden bir türlü kurtulamıyor, hep yerinde sayıyor.
Emekliye, asgari ücretliye, taşeron işçiye, öğrenciye, çiftçiye bir dizi vaatlerde bulunmuş, öncülüğünü de yapmıştı.
Ne var ki bu vaatleri tıpkı 7 Haziran’da olduğu gibi 1 Kasım’da da karşılık bulmadı.
Oysa bu seçimde benzer vaatlerde bulunan AKP bunun karşılığını aldı.
Demek ki seçmen bu vaatleri CHP’den çok, AKP’nin yerine getireceğine inandı.
Her üç muhalefet partisi de şapkalarını önlerine alıp, “ama, lakin, fakat, çünkü” demeden nerede yanlış yaptıklarını, eksikliklerinin muhasebesini yapmalı, özeleştiride bulunmalı.
Çünkü, Türkiye’nin AKP kadar bu üç partiye de ihtiyacı var.
AKP’nin başarısını kutlarken, barış, huzur içinde ülkeyi yönetmesini, özellikle emekli ve asgari ücretli vaatlerin hemen yerine getirilmesini bekliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder