Yaz mevsiminde sinemaları genelde heyecan dozu ve seyir zevki bir hayli yüksek üç boyutlu aksiyon, gerilim, bilim kurgu filmleri istila eder.
Önceki haftalarda gösterime giren Mad Max, San Andreas Fayı, Jurassıc World’un ardından bu hafta bilimkurgunun en sevilen serilerden olan Terminatör’ün beşinci filmi “Terminator:Genisys” seyirci ile buluştu.
Yıllar önce 1984’te James Cameron-Arnold Scwarzeneger işbirliğiği ile beyazperdeye aktarılan ve gişe patlaması yapan “Terminatör” serisinden bugüne dek 4 film çekilmişti.
Kaliforniya valiliğinden sonra beyazperdeye dönüş yapan kas yığını Arnold Schwarzeneger’in de oynadığı serinin son filmi “Terminator:Genisys”te makinelere karşı isyanın lideri olan Connor (Jason Clarke) baş yardımcısı Kyle Reese’ı (Jai Courtney) annesi Sarah Connor’ı (Emilia Clarke) koruması için 1984 yılına gönderir.
Kyle 1984 yılına gittiğinde Sarah Connor’ın dokuz yaşından beri korunduğunu öğrenir.
70’ne merdiven dayayan, filmde T800model Terminatör’ü canlandıran Arnold Scwarzeneger serinin 5. filminde Sarah’ı daha gelişin, kendinden üstün T1000 model Terminatör’den korumaya çalışır.
Yönetmenliğini Alan Taylor’un üstlendiği sürprizlerle dolu, karmaşık öyküsü ile kafaları karıştıran film, farklı insan-makine kapışmasını gözler önüne seriyor.
Tutkunlarının önceki filmler kadar olmasa da yine de hoşnut olacağı, tat alacağı filme digital efektler, IMAX görüntüleri i farklı boyut kazandırıyor, seyir zevki yüksek bir yapım olarak dikkatleri çekiyor.
Sarah Connor’ın “Moruk” diye seslendiği T800 model Terminatör Arnold Scwarzeneger , yaşlansa, yüzü pörsüse de varlığı ve oyunculuğu ile filme katkıda bulunduğu aşikar.
Kendisine duyulan özlemi filmdeki “Moruk Terminatör” lakabı ile gideriyor, beklentileri fazlasıyla yerine getiriyor Arni.
Usta oyuncu serinin 6. filminde de rol alacağını açıklamış bu arada. Anlaşılan Arnold Schwarzenger’i önümüzdeki yıllarda eski model, yani moruk Terminatör olarak izlemeye devam edeceğiz.
28 Haziran 2015 Pazar
20 Haziran 2015 Cumartesi
Ataman’ın Kuzusu
“Lola-Bilikilid”, “İki Genç Kız” ve “Aya Seyahat” filmleri ile dikkatleri çeken Kutluğ Ataman’ın bir köy filmi olan “Kuzu” 6 ay gecikme ile gösterimde.
Geçen yılki Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden “En İyi Film”, “En İyi Kadın Oyuncu” olmak üzere dört ödülle dönen “Kuzu” kuşkusuz yönetmen Kutluğ Ataman’ın bugüne dek çektiği filmlerin en iyisi.
Kutluğ Ataman, memleketi Erzincan’da çektiği filmde köyün en yoksul ailesinin hanımı olan Medine (Nesrin Cavadzade) oğlu Mert’in (Mert Taştan) sünneti için köyde bir şölen yemeği vermek ister.
Bu yemek için de bir kuzuya ihtiyaçları vardır. Kocası İsmail’in (Cahit Gök) tek derdiyse şehre gelen şarkıcı Safiye (Nursel Köse) ile gününü gün etmektir. İsmail kuzu için ayırdıkları parayı Safiye’ye yedirir. Mert’in ablası Vicdan (Sıla Lara Cantürk) kardeşini eğer düğün için kesecek kuzu bulamazlarsa onu keseceklerine inandırır.
Mert ablası Vicdan’ın bu korkutucu sözleri üzerine köyde kuzu aramaya koyulur. Şölen günü yaklaştıkça, yoksulluk ve toplum baskısına göğüs germeye çalışan Medine, konuklarına yine de unutulmaz bir ziyafet verecektir.
Kutluğ Ataman “Kuzu”da yeni bir bakış açısı ve yorumu ile Türk sinemasındaki klasik köy filmlerine adeta göndermede bulunuyor.
Film, dini hikayelerden yola çıkarak Türkiye ve köy gerçekleri üzerine sosyolojik bir analiz yapması ile de dikkatleri çekiyor.
Geçen yıl önce Berlin’de ardından Antalya’da “Altın Portakal Film Festivali’nde gösterilen “Kuzu” bu festivalde “En İyi Film” ödülü kazanırken Nesrin Cavadzade de “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü kucağına almıştı.
Nesrin Cavadzade’nin başarılı oyunculuğunun yanı sıra abla Vicdan’ı canlandıran Sıra Lara Cantürk ile küçük Mert’i oynayan Mert Taştan da rolünün hakkını fazlasıyla yerine getiriyor.
Filmde ayrıca alkolik sünnetçi karakterine can veren Taner Birsel, kurnaz muhtar rolünde Güven Kıraç ile Şerif Sezer, Necmettin Çobanoğlu gibi yetkin oyuncular da rol alıyor.
Aslında 26 Aralık 2014’te gösterime girmesi öngörülen “Kuzu” o tarihte yönetmen Kutluğ Ataman’ın annesini yitirmesinden ötürü 6 ay gecikme ile seyircinin karşısına çıktı.
Film, Ataman’ın annesinin vasiyeti doğrultusunda önce çekildiği Erzincan’da gösterildi.
Mizahı da içinde barındıran, masalsı ve içtenlikli anlatımıyla insanın içini ısıtan, kayıtsız kalınamayacak bir seyirlik “Kuzu”.
James McTeigu’nun yönettiği , Milla Jovovich, James Bond filmlerinden aşina olduğumuz Pierce Bronan , Dylan Mc-Dermott ve Angela Bassett’in başrollerini paylaştığı “Ölümcül Takip” aksiyon severlere hitap eden bir film.
Londra’daki ABD Büyükelçiliği’nde görevli Kate Abbott bombalı saldırıdan kıl payı kurtulur. Ancak bu saldırı ve yaşanan kayıplar Kate’ın üzerine yıkılır.
Şüpheli duruma düşen ve yalnız kalan Kate, yetkililerden ve kendisini öldürmek isteyen profesyonel katilden kaçarak kurtulmak zorundadır.
“Resident Evil” filmindeki oyunculuğu ile sinemaseverlerin belleklerinde yer edinen Milla Jovovich ile eski James Bond Pierce Brosnan’ı buluşturan “Ölümcül Takip” vakit geçirmeye bire bir, aksiyon ve kovalamaca filmi.
Geçen yılki Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden “En İyi Film”, “En İyi Kadın Oyuncu” olmak üzere dört ödülle dönen “Kuzu” kuşkusuz yönetmen Kutluğ Ataman’ın bugüne dek çektiği filmlerin en iyisi.
Kutluğ Ataman, memleketi Erzincan’da çektiği filmde köyün en yoksul ailesinin hanımı olan Medine (Nesrin Cavadzade) oğlu Mert’in (Mert Taştan) sünneti için köyde bir şölen yemeği vermek ister.
Bu yemek için de bir kuzuya ihtiyaçları vardır. Kocası İsmail’in (Cahit Gök) tek derdiyse şehre gelen şarkıcı Safiye (Nursel Köse) ile gününü gün etmektir. İsmail kuzu için ayırdıkları parayı Safiye’ye yedirir. Mert’in ablası Vicdan (Sıla Lara Cantürk) kardeşini eğer düğün için kesecek kuzu bulamazlarsa onu keseceklerine inandırır.
Mert ablası Vicdan’ın bu korkutucu sözleri üzerine köyde kuzu aramaya koyulur. Şölen günü yaklaştıkça, yoksulluk ve toplum baskısına göğüs germeye çalışan Medine, konuklarına yine de unutulmaz bir ziyafet verecektir.
Kutluğ Ataman “Kuzu”da yeni bir bakış açısı ve yorumu ile Türk sinemasındaki klasik köy filmlerine adeta göndermede bulunuyor.
Film, dini hikayelerden yola çıkarak Türkiye ve köy gerçekleri üzerine sosyolojik bir analiz yapması ile de dikkatleri çekiyor.
Geçen yıl önce Berlin’de ardından Antalya’da “Altın Portakal Film Festivali’nde gösterilen “Kuzu” bu festivalde “En İyi Film” ödülü kazanırken Nesrin Cavadzade de “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü kucağına almıştı.
Nesrin Cavadzade’nin başarılı oyunculuğunun yanı sıra abla Vicdan’ı canlandıran Sıra Lara Cantürk ile küçük Mert’i oynayan Mert Taştan da rolünün hakkını fazlasıyla yerine getiriyor.
Filmde ayrıca alkolik sünnetçi karakterine can veren Taner Birsel, kurnaz muhtar rolünde Güven Kıraç ile Şerif Sezer, Necmettin Çobanoğlu gibi yetkin oyuncular da rol alıyor.
Aslında 26 Aralık 2014’te gösterime girmesi öngörülen “Kuzu” o tarihte yönetmen Kutluğ Ataman’ın annesini yitirmesinden ötürü 6 ay gecikme ile seyircinin karşısına çıktı.
Film, Ataman’ın annesinin vasiyeti doğrultusunda önce çekildiği Erzincan’da gösterildi.
Mizahı da içinde barındıran, masalsı ve içtenlikli anlatımıyla insanın içini ısıtan, kayıtsız kalınamayacak bir seyirlik “Kuzu”.
James McTeigu’nun yönettiği , Milla Jovovich, James Bond filmlerinden aşina olduğumuz Pierce Bronan , Dylan Mc-Dermott ve Angela Bassett’in başrollerini paylaştığı “Ölümcül Takip” aksiyon severlere hitap eden bir film.
Londra’daki ABD Büyükelçiliği’nde görevli Kate Abbott bombalı saldırıdan kıl payı kurtulur. Ancak bu saldırı ve yaşanan kayıplar Kate’ın üzerine yıkılır.
Şüpheli duruma düşen ve yalnız kalan Kate, yetkililerden ve kendisini öldürmek isteyen profesyonel katilden kaçarak kurtulmak zorundadır.
“Resident Evil” filmindeki oyunculuğu ile sinemaseverlerin belleklerinde yer edinen Milla Jovovich ile eski James Bond Pierce Brosnan’ı buluşturan “Ölümcül Takip” vakit geçirmeye bire bir, aksiyon ve kovalamaca filmi.
15 Haziran 2015 Pazartesi
Dinozorlar Döndü
Acımasız dinozorlar 14 yılın ardından yeniden seyircinin karşına çıktı.
“Dahi Çocuk” Steven Spielberg’ün sinemada çığır açan ve önceki 3 filmiyle seriye dönüşen “Jurassic Park”, 14 yıl sonra “Jurassic World” olarak beyazperdede boy göstermeye başladı.
Serinin ilk 2 filminde yönetmen koltuğuna oturan Steven Spielberg, 14 yıl sonra yeniden seyircinin karşına çıkan serinin son filmi “Jurassic World”ın yapımcılığını üstlenmiş.
Bu kez yönetmen koltuğunda Colin Trevorrow’un oturduğu serinin dördüncü filminde DNA’sıyla oynanmış, türünün en zeki ve acımasızı, öldürmekten zevk alan bir dinozorun kafesinden kaçarak Nublar Adası’nı ziyaret edenlere yaşattığı korkuyu, vahşeti anlatıyor.
Jurassic Park denemesinin üzerinden tam 22 yıl geçmiştir. Nublar Adası’nda bu kez tam kapasiteyle çalışan dinozor tema parkı “Jurassic World” adıyla kurulmuştur.
Gün geçtikçe müşteri kaybeden parkı yeniden canlandırmak, cazibe merkezi haline getirmek için DNA’sıyla oynanmış çok zeki, zeki olduğu kadar da acımasız olan yeni bir dinozor türü yaratılmıştır.
Yaratılan bu yeni dinozor aşırı iri cüssesiyle ile de korkutucu, ürperticidir.
Jurassic World adını taşıyan parkta yönetici olan teyzelerinin yanına giden iki erkek kardeş Gary ile Zech’in eğlenceleri, DNA’sıyla oynanarak yaratılan yeni dinozorun adada yaşattığı vahşetten ötürü bir kabusa, hayatta kalma mücadelesine dönüşür.
Bu acımasız yaratık Gary ve Zech kadar Nublar Adası’ndaki parkı ziyaret eden 21 bin kişi için de bir tehlike, insan avcısıdır.
Öncekilere göre türünün daha ürkütücü, daha acımasızı olan bu yeni dinozora karşı park yöneticileri mücadelelerinde ne denli başarılı olacaktır?
Yoksa bu acımasız yeni yarattığı, “Raptor”lar, başka kafesteki bir başka dinozor ile büyük havuzdaki “ Mosasaurus” mı alt edecektir.
Spielberg’ün yönettiği ilk iki filme göre vasat ve onların düzeyine erişemeyen serinin son filmi yine de tutkunlarını fazlasıyla hoşnut ediyor.
“Jurassic World”, önceki dinozor filmlerine alışkın seyirciye çok fazla bir tat vermese de kurgusu, başarılı efektleri ve dinozorları, heyecan dozu bir hayli yüksek sahneleri ile bir çırpıda izlenebilen, hoşça vakit geçirmeye bire bir olan seyirlik.
Dinozorları özlediyseniz ve serinin son filmini merak ediyorsanız buyurun salonlara.
Laf aramızda, sıcağın iyiden iyiye kendini hissetirmeye başladığı bugünlerde bir kova patlamış mısırla bu film hiç de fena olmaz hani.
“Dahi Çocuk” Steven Spielberg’ün 1993’te sinema tarihine kazandırdığı dinozorların maceraları kuşkusuz bundan böyle de sürecek, serinin yeni filmleri çekilecektir.
“Dahi Çocuk” Steven Spielberg’ün sinemada çığır açan ve önceki 3 filmiyle seriye dönüşen “Jurassic Park”, 14 yıl sonra “Jurassic World” olarak beyazperdede boy göstermeye başladı.
Serinin ilk 2 filminde yönetmen koltuğuna oturan Steven Spielberg, 14 yıl sonra yeniden seyircinin karşına çıkan serinin son filmi “Jurassic World”ın yapımcılığını üstlenmiş.
Bu kez yönetmen koltuğunda Colin Trevorrow’un oturduğu serinin dördüncü filminde DNA’sıyla oynanmış, türünün en zeki ve acımasızı, öldürmekten zevk alan bir dinozorun kafesinden kaçarak Nublar Adası’nı ziyaret edenlere yaşattığı korkuyu, vahşeti anlatıyor.
Jurassic Park denemesinin üzerinden tam 22 yıl geçmiştir. Nublar Adası’nda bu kez tam kapasiteyle çalışan dinozor tema parkı “Jurassic World” adıyla kurulmuştur.
Gün geçtikçe müşteri kaybeden parkı yeniden canlandırmak, cazibe merkezi haline getirmek için DNA’sıyla oynanmış çok zeki, zeki olduğu kadar da acımasız olan yeni bir dinozor türü yaratılmıştır.
Yaratılan bu yeni dinozor aşırı iri cüssesiyle ile de korkutucu, ürperticidir.
Jurassic World adını taşıyan parkta yönetici olan teyzelerinin yanına giden iki erkek kardeş Gary ile Zech’in eğlenceleri, DNA’sıyla oynanarak yaratılan yeni dinozorun adada yaşattığı vahşetten ötürü bir kabusa, hayatta kalma mücadelesine dönüşür.
Bu acımasız yaratık Gary ve Zech kadar Nublar Adası’ndaki parkı ziyaret eden 21 bin kişi için de bir tehlike, insan avcısıdır.
Öncekilere göre türünün daha ürkütücü, daha acımasızı olan bu yeni dinozora karşı park yöneticileri mücadelelerinde ne denli başarılı olacaktır?
Yoksa bu acımasız yeni yarattığı, “Raptor”lar, başka kafesteki bir başka dinozor ile büyük havuzdaki “ Mosasaurus” mı alt edecektir.
Spielberg’ün yönettiği ilk iki filme göre vasat ve onların düzeyine erişemeyen serinin son filmi yine de tutkunlarını fazlasıyla hoşnut ediyor.
“Jurassic World”, önceki dinozor filmlerine alışkın seyirciye çok fazla bir tat vermese de kurgusu, başarılı efektleri ve dinozorları, heyecan dozu bir hayli yüksek sahneleri ile bir çırpıda izlenebilen, hoşça vakit geçirmeye bire bir olan seyirlik.
Dinozorları özlediyseniz ve serinin son filmini merak ediyorsanız buyurun salonlara.
Laf aramızda, sıcağın iyiden iyiye kendini hissetirmeye başladığı bugünlerde bir kova patlamış mısırla bu film hiç de fena olmaz hani.
“Dahi Çocuk” Steven Spielberg’ün 1993’te sinema tarihine kazandırdığı dinozorların maceraları kuşkusuz bundan böyle de sürecek, serinin yeni filmleri çekilecektir.
12 Haziran 2015 Cuma
Asgari Ücretli Yoksullaşıyor
Asgari ücret eriyor, bu ücretle çalışan emekçi giderek fakirleşiyor.
Türk-İş’in yaptığı bir araştırma asgari ücretle çalışan emekçinin her geçen yıl fakirleştiğini, yaşama maliyetinin giderek arttığını ortaya koydu.
Çizilen pembe tablolara karşın, sadece tek bir çalışanın insan onuruna yaraşır geçimini gerçekleştirmek için yapması gereken zorunlu harcama tutarı, yani “yaşama maliyeti” bir yılda 220 lira arttı.
5 milyon dolayındaki işçinin aldığı asgari ücrete ise bir yılda 103 lira zam yapıldı.
Başka bir deyişle asgari ücrete yapılan zam, asgari ücretlinin yaşaması için gerekli olan zorunlu harcamalarını bile karşılayamıyor.
Türk-İş’in araştırmasına göre, Türkiye’de sadece tek bir çalışanın insan onuruna yaraşır bir geçim düzeyi gerçekleştirmek için yapması gereken harcamaların toplamı, yani yaşama maliyeti 1587 lira.
Buna karşın ocak ayından bu yana net asgari ücret 949 lira. Arada 638 liralık emekçi aleyhine fark var.
Asgari ücretli emekçi her ay zorunlu harcamaları için gereken parayı bile eksik alıyor.
Geçen yıl nisan ayında tek bir çalışanın yaşama maliyeti 367 lira düzeyindeydi.
Aynı dönemde net asgari ücret 846 lira olarak uygulanıyor, arada 521 lira fark bulunuyordu.
Bir yılda aradaki makas daha da açıldı. Fark 521 liradan 638 liraya çıktı.
Araştırmaya göre, insan onuruna yaraşır bir geçim düzeyine ulaşmak için tek bir işçinin yapması gereken zorunlu harcama tutarı son bir yılda 220 lira arttı.
Bu dönemde asgari ücretteki artış ise 103 lira oldu.
5 milyon emekçinin ailesini geçindirmek için aldığı asgari ücrete yapılan 103 liralık zam bu kitlenin yoksullaşmasını engelleyemedi, giderek biraz daha fakirleşti.
Dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı da 2015 yılının ilk dört ayında 75 lira arttı.
Geçen yılın nisan ayına göre ise 152 lira artış oldu.
Gıda harcamaları aralık ayına göre yüzde 6, geçen yılın nisan ayına göre yüzde 15, 1 yıllık ortalamaya göre de yüzde 16 arttı.
Kısaca asgari ücretle çalışan bir emekçi 1 yılda fakirleşti.
Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli ile diğer liderlerin seçim meydanlarında asgari ücretin yükseltilmesi vaatlerinin ne denli doğru olduğunu Türk-İş’in bu araştırması net şekilde gözler önüne seriyor.
949 liralık asgari ücretle bu hayat pahallığında geçinebilmenin mümkün olmadığı açıkça ortadayken bu vaatleri popülizm olarak değerlendirmek bu kitleye yapılan en büyük haksızlıktır.
18 Haziran’da başlayacak Ramazan ayı ile birlikte fiyatların daha da artacağı dikkate alınırsa, temmuz ayında net 1001 liraya yükselecek bir asgari ücretle zorunlu harcamaların ne kadarı karşılanabilir?
Hükümet de bu gerçekler karşında muhalefetin vaatlerine karşı çıkacağına, asgari ücrette iyileştirme yapacağını seçim meydanlarında ilan etseydi kötü mü olurdu?
Türk-İş’in yaptığı bir araştırma asgari ücretle çalışan emekçinin her geçen yıl fakirleştiğini, yaşama maliyetinin giderek arttığını ortaya koydu.
Çizilen pembe tablolara karşın, sadece tek bir çalışanın insan onuruna yaraşır geçimini gerçekleştirmek için yapması gereken zorunlu harcama tutarı, yani “yaşama maliyeti” bir yılda 220 lira arttı.
5 milyon dolayındaki işçinin aldığı asgari ücrete ise bir yılda 103 lira zam yapıldı.
Başka bir deyişle asgari ücrete yapılan zam, asgari ücretlinin yaşaması için gerekli olan zorunlu harcamalarını bile karşılayamıyor.
Türk-İş’in araştırmasına göre, Türkiye’de sadece tek bir çalışanın insan onuruna yaraşır bir geçim düzeyi gerçekleştirmek için yapması gereken harcamaların toplamı, yani yaşama maliyeti 1587 lira.
Buna karşın ocak ayından bu yana net asgari ücret 949 lira. Arada 638 liralık emekçi aleyhine fark var.
Asgari ücretli emekçi her ay zorunlu harcamaları için gereken parayı bile eksik alıyor.
Geçen yıl nisan ayında tek bir çalışanın yaşama maliyeti 367 lira düzeyindeydi.
Aynı dönemde net asgari ücret 846 lira olarak uygulanıyor, arada 521 lira fark bulunuyordu.
Bir yılda aradaki makas daha da açıldı. Fark 521 liradan 638 liraya çıktı.
Araştırmaya göre, insan onuruna yaraşır bir geçim düzeyine ulaşmak için tek bir işçinin yapması gereken zorunlu harcama tutarı son bir yılda 220 lira arttı.
Bu dönemde asgari ücretteki artış ise 103 lira oldu.
5 milyon emekçinin ailesini geçindirmek için aldığı asgari ücrete yapılan 103 liralık zam bu kitlenin yoksullaşmasını engelleyemedi, giderek biraz daha fakirleşti.
Dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı da 2015 yılının ilk dört ayında 75 lira arttı.
Geçen yılın nisan ayına göre ise 152 lira artış oldu.
Gıda harcamaları aralık ayına göre yüzde 6, geçen yılın nisan ayına göre yüzde 15, 1 yıllık ortalamaya göre de yüzde 16 arttı.
Kısaca asgari ücretle çalışan bir emekçi 1 yılda fakirleşti.
Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli ile diğer liderlerin seçim meydanlarında asgari ücretin yükseltilmesi vaatlerinin ne denli doğru olduğunu Türk-İş’in bu araştırması net şekilde gözler önüne seriyor.
949 liralık asgari ücretle bu hayat pahallığında geçinebilmenin mümkün olmadığı açıkça ortadayken bu vaatleri popülizm olarak değerlendirmek bu kitleye yapılan en büyük haksızlıktır.
18 Haziran’da başlayacak Ramazan ayı ile birlikte fiyatların daha da artacağı dikkate alınırsa, temmuz ayında net 1001 liraya yükselecek bir asgari ücretle zorunlu harcamaların ne kadarı karşılanabilir?
Hükümet de bu gerçekler karşında muhalefetin vaatlerine karşı çıkacağına, asgari ücrette iyileştirme yapacağını seçim meydanlarında ilan etseydi kötü mü olurdu?
3 Haziran 2015 Çarşamba
Sezonun En İyi Aksiyonu
“Mad Max” serisinin dördüncü devam filmi “Mad Max:Fury Road” 30 yıl sonra seyircinin karşısına çıktı.
Nefes kesen sahneleri ile izleyicinin bir an bile gözünü perdeden ayıramadığı efsanenin dördüncü filmi aksiyon sinemasının en iyi örneği.
Kıyamet senaryosu üzerine kurulu dört dörtlük aksiyon filminin yönetmeni 1979-1985 arasında çekilen üç filmin de yaratıcısı, beyni olan Avustralyalı George Miller.
Usta yönetmen George Miller’in bir kez daha yönetmenlik koltuğuna oturduğu yeni nesil “Mad Max:Fury Road” filminin başrolünde Hollywood’un iki güçlü oyuncusu Tom Hardy ile Charlize Theron yer alıyor.
Görüldüğü gibi, Mel Gibson ile özdeşleşen Mad Max’i bu kez Tom Hardy oynuyor.
Yönetmen George Miller, 60 yaşının çok üzerinde olan Mel Gibson’un son derece hareketli bu filmin altından kalkamayacağı endişesi ile Mad Max rolünü dördüncü filmde Tom Hardy’e verdi.
Furiosa karakterindeki başarılı oyunculuğu çok konuşulan CharlizeTheron savaş sahnelerinde adeta döktürüyor.
Seyircinin en son 1985 yılında izlediği üçüncü filmin ardından serinin dördüncü filmi yıllardır hayranları tarafından bekleniyordu.
Seyircinin tam 30 yıldır beklediği kıyamet senaryosu üzerine kurulu aksiyon türünün en iyilerinden “Mad Max:Fury Road” muhteşem bir dönüş yaptı.
Furiosa adlı liderlerinin peşinde çorak topraklardaki savaş ortamından sürekli kaçarak hayatta kalmaya çalışan bir grubun arasına sürüklenen Mad Max’in bu seferki düşmanı zalim Immortan Joe’dır.
Her şeyin yıkıma uğradığı bir gelecekte yaşayan Mad Max ve grup, acımasız Immortan Joe’dan nereye kadar kaçabilecek?
Kötü adam Immortan Joe’nın grubu amansız takibinde aslında başka bir neden de var.
68. Cannes Film Festivali’nde yarışma dışı gösterilen bu müthiş seyirlik, aksiyon sahnelerinden ötürü ayakta alkışlandı, çok fazla övgü aldı.
Yönetmen George Miller, serinin ilk üçlemesinden sonra yenisini çekmeyi düşünmediğini, ancak Mad Max fikrini aklından çıkaramadığı için bu filme soyunduğunu Cannes’da gazetecilere açıklamış.
İyi de yapmış Miller, seyirciye büyük keyif veren bu müthiş filmi çekmiş, 30 yılın ardından beklentileri fazlasıyla yerine getirmiş.
Bu sezonun en iyi aksiyon seyirliklerinden biri olan “Mad Max:Fury Road” türünün iflah olmaz tutkunları kadar, görsel bir şölen niteliğinden ötürü sinema seyircinin de kayıtsız kalamayacağı bir yapım.
Kaçırmayın. Filmi üç boyutlu izlemek daha farklı bir keyif veriyor.
Nefes kesen sahneleri ile izleyicinin bir an bile gözünü perdeden ayıramadığı efsanenin dördüncü filmi aksiyon sinemasının en iyi örneği.
Kıyamet senaryosu üzerine kurulu dört dörtlük aksiyon filminin yönetmeni 1979-1985 arasında çekilen üç filmin de yaratıcısı, beyni olan Avustralyalı George Miller.
Usta yönetmen George Miller’in bir kez daha yönetmenlik koltuğuna oturduğu yeni nesil “Mad Max:Fury Road” filminin başrolünde Hollywood’un iki güçlü oyuncusu Tom Hardy ile Charlize Theron yer alıyor.
Görüldüğü gibi, Mel Gibson ile özdeşleşen Mad Max’i bu kez Tom Hardy oynuyor.
Yönetmen George Miller, 60 yaşının çok üzerinde olan Mel Gibson’un son derece hareketli bu filmin altından kalkamayacağı endişesi ile Mad Max rolünü dördüncü filmde Tom Hardy’e verdi.
Furiosa karakterindeki başarılı oyunculuğu çok konuşulan CharlizeTheron savaş sahnelerinde adeta döktürüyor.
Seyircinin en son 1985 yılında izlediği üçüncü filmin ardından serinin dördüncü filmi yıllardır hayranları tarafından bekleniyordu.
Seyircinin tam 30 yıldır beklediği kıyamet senaryosu üzerine kurulu aksiyon türünün en iyilerinden “Mad Max:Fury Road” muhteşem bir dönüş yaptı.
Furiosa adlı liderlerinin peşinde çorak topraklardaki savaş ortamından sürekli kaçarak hayatta kalmaya çalışan bir grubun arasına sürüklenen Mad Max’in bu seferki düşmanı zalim Immortan Joe’dır.
Her şeyin yıkıma uğradığı bir gelecekte yaşayan Mad Max ve grup, acımasız Immortan Joe’dan nereye kadar kaçabilecek?
Kötü adam Immortan Joe’nın grubu amansız takibinde aslında başka bir neden de var.
68. Cannes Film Festivali’nde yarışma dışı gösterilen bu müthiş seyirlik, aksiyon sahnelerinden ötürü ayakta alkışlandı, çok fazla övgü aldı.
Yönetmen George Miller, serinin ilk üçlemesinden sonra yenisini çekmeyi düşünmediğini, ancak Mad Max fikrini aklından çıkaramadığı için bu filme soyunduğunu Cannes’da gazetecilere açıklamış.
İyi de yapmış Miller, seyirciye büyük keyif veren bu müthiş filmi çekmiş, 30 yılın ardından beklentileri fazlasıyla yerine getirmiş.
Bu sezonun en iyi aksiyon seyirliklerinden biri olan “Mad Max:Fury Road” türünün iflah olmaz tutkunları kadar, görsel bir şölen niteliğinden ötürü sinema seyircinin de kayıtsız kalamayacağı bir yapım.
Kaçırmayın. Filmi üç boyutlu izlemek daha farklı bir keyif veriyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)