28 Nisan 2014 Pazartesi
Dedektif İmam
"Sen Aydınlatırsın Geceyi", "Polis", "Güneşin Oğlu", "Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Aşk Hikayesi" gibi sıra dışı yapıtlarıyla dikkatleri üzerine çeken gizemli filmlerin yönetmeni Onur Ünlü, bu kez de sarsıcı film ’’İtirazım Var’’ ile seyircinin karşısında.
Tıpkı önceki filmlerinde olduğu gibi sıra dışı, temposu hiç düşmeyen, izleyicinin pür dikkat izlediği ‘’İtirazım Var’’ da Onur Ünlü, imamın camide namaz kılarken öldürülen mahallelinin katilini karşılaştığı çeşitli engellemelere karşın, inatla, yılmadan aramasını yine kendine özgü üslubuyla anlatıyor.
Eski boksör, bağlama çalan, alevi deyişleri söyleyen, satranca meraklı, yüksek lisans öğrenimi gören cami imamı Selman Bulut (Serkan Keskin), tefeci Salih Kalyoncu’nun camide namaz kıldığı sırada öldürülmesiyle kendini bir anda gizemli yolculuğun içinde buluyor.
Polisin kayıtsızlığı karşısında profesyonel dedektif gibi, kılı kırk yararak sürdüğü iz sayesinde katili teşhis eden Selman Bulut, bir yanda aradığı hedefe ulaşırken, bir yandan da katilin kimliğini belirlemesiyle hayal kırıklığı yaşıyor.
İmam Selman Bulut, katilinin izini sürdüğü tefeci Salih Kalyoncu’nun gizli kalan çok çirkin bir sırrını da bu gizemli yolculukta öğreniyor.
Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve yazar İhsan Eliaçık’ın katkıları ile hem senaryosunu yazıp, hem de filmi yöneten Onur Ünlü, bu yılın başında gösterilen ‘’Sen Aydınlatırsın Geceyi’’ filmindeki gibi, seyirciyi hep merak içinde bırakıyor, imam Selman Bulut gibi gizemli bir yolculuğa götürüyor.
Gezi direnişinde yaşamlarını yitirenlere selam göndermeyi ihmal etmeyen ‘’İtirazım Var’’ imam Selman Bulut’un hırsızlara, din sömürüsüne, faize, harama, pedofiliye, rüşvete, rantçılara ilişkin verdiği mesajlarla da dikkati çekiyor.
Sürpriz finali ile seyirciyi ters köşeye yatıran ‘’İtirazım Var’’ da imam Serkan Bulut rolündeki Serkan Keskin, bundan iki ay önce gösterilen ‘’Silsile’’ deki gibi döktürüyor, filmi tek başına sırtlıyor.
Son yıllarda yönetmenlerin gözdesi olan, bunu da usta oyunculuğu ile hak eden Serkan Keskin’i gelecekte de nitelikli filmlerde izleyeceğimizi umuyorum.
Serkan Keskin’in bu filmdeki rolüyle 33. İstanbul Film Festivali’nde ‘’En İyi Erkek Oyuncu’’ ödülünü kazandığını da belirtelim.
Yönetmenler Serkan Keskin’deki cevheri teşhis etti bir kere kolay kolay vazgeçemezler ondan. Özellikle Onur Ünlü- Serkan Keskin ikilisi bundan böyle kotardıkları güzel filmlerle yine seyircinin karşına çıkacak.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Eserleri Denetleme Kurulu’nun 18 yaş sınırı ile gösterimine izin verdiği filmde, Hazal Kaya, Büşra Pekin, Öner Erkan, Osman Sonant, Serdar Orçin, Umut Kurt, Tansu Biçer, Sırrı Süreyya Önder, Güler Ökten, Erkan Kolçak Köstendil, Turgay Erman, Boglarka Csösz, Mustafa Kırantepe canlandırdıkları karakterlerle katkı sağlıyor.
-Seyirci Sinemaya Koşuyor-
Yüz yaşındaki Türk sineması TV dizileri ile yitirdiği seyircisine yeniden kavuşuyor, seyirci sinemaya deyim yerinde ise koşuyor.
Açıklanan rakamlar, TV dizileri karşında yenilen, yok sayılabilecek kadar seyirciye film oynatan sinemalar son aylarda niteliksiz dizilerin beklenen reytingi alamaması, uzun ömürlü olamamasından ötürü üstünlüğü yeniden ele aldı, geçmiş yıllardaki gişe patlaması yaşandı.
Rakamlara göre, geçen yıl 50 milyon 294 bin kişi sinemalara gitti. Bu yılın ilk çeyreği nde (Ocak-Şubat-Mart) seyirci sayısı ‘’Recep İvedik 4’’, ‘’Eyvah Eyvah 3’’, ‘’Düğün Dernek’’, ‘’Patron Mutlu Son İster’’, ’’Sürgün İnek’’, ‘’Bi Küçük Eylül Meselesi’’ gibi popüler filmlerin etkisi ile yüzde 31 artışla 23 milyon 792 bin kişiye ulaştı.
Sinemaya koşan izleyici yılın ilk çeyreğinde gişelere 246 milyon 54 bin lira ödedi. Yılın kalan bölümünde de yeni filmlerin vizyona girmesi ile seyirci sayısı daha da artacak, rekor yaşanacak gibi.
Gündemdeki gerginlikten sıkılan toplum sinemalara koşarak bir anlamda bu sıkıntıdan kurtuluyor, rahatlıyor.
Kendini tekrarlamaktan başka bir özelliği bulunmayan, özensiz çekilen drama ağırlıklı dizilerden bunalan seyirci TV başından uzaklaşarak, sinemayı yeniden keşfetti, beyazperdenin o büyüleyici üç boyutlu filmleri ile özlemini giderdi.
Seyircinin günlük stresini atmasına yardımcı olan, kafaları boşaltan popüler filmler gişede patlama yaparken, kuşkusuz bu rakamlar Türk sinemasının yönetmen, oyuncu ve yapımcılarını motive ederek, yeni arayışlara itecek, yeni filmler için heveslendirecek.
Popüler filmlere koşarak salonları dolduran seyirci, umarım bu ilgisini nitelikli, çeşitli festivallerde ödüller kazanan, başarılı genç yönetmenlerimizin çektiği yapıtlara da gösterir.
Türk sinemasını uluslararası festivallerde başarıyla temsil eden bu tür filmler, en az diğerleri kadar ilgiyi hak ediyor ve bekliyor.
21 Nisan 2014 Pazartesi
Nuh’un Vicdanı
Katar, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Malezya’da gösterimi yasaklandı, Türkiye’de yasaklanma istemi yargıdan döndü. Gösterildiği çoğu ülkelerde tartışmalara, eleştirilere yol açtı.
Yılın dev bütçeli, en gösterişli filmi ‘’Nuh: Büyük Tufan’’ yukarıda sıraladığımız ülkelerde ‘’peygamberin tasviri olmaz’’ gerekçesiyle gösterimi yasaklanınca, izleyicinin dikkatlerini bir anda üzerinde topladı, seyirci filmi merakla bekledi.
Beklenen film, geçtiğimiz günlerde 3 boyutlu olarak izleyicinin karşısına çıktı.
‘’Bir Rüya İçin Ağıt’’, ‘’Kaynak’’, ‘’Şampiyon’’ ve ‘’Siyah Kuğu’’ gibi ses getiren, izleyicinin ilgisini çeken, Bağımsız Sinema’nın önemli temsilcilerinden Darren Aronofsky’in yönettiği ‘’Nuh: Büyük Tufan’’ da ‘’Gladyatör’’ ün unutulmaz oyuncusu Russell Crowe ‘’Nuh’’ rolü ile filme can katıyor.
Russell Crowe’e Jennifer Connelly, Emma Watson ve usta oyuncu Anthony Hopkins’in eşlik ettiği film Nuh peygamber efsanesini, alışılmış, aksiyonu bol, sürükleyici bir kıyamet tarzından çok vicdan ve suçluluk duygusunu öne çıkararak ele alıyor.
İzlanda’nın en gizemli mekanlarında çekilen filmde, Nuh rüyalarında insanlığın sel felaketi sonucunda yok olacağını görüyor ve Tanrı’dan aldığı kutsal bir emir uyarınca, insanlar hariç içinde her türlü canlının yer alacağı bir gemi yapmaya başlıyor.
Nuh’un bu devasa gemisi her canlı türünden bir erkek, bir dişi alarak canlı hayatının devamını sağlayacak.
Nuh, dünyayı tüketen, çevreye zarar veren, kötü ve günahkar olarak gördüğü insanların hayatını devam etmesini istemediği için inşa ettiği bu gemiyi onlara yasaklıyor.
Nuh masum yaratıklar olduğuna inandığı hayvanları korurken, kötü olduğuna inandığı insanları gemisine yaklaştırmıyor. Nuh’a göre, dünyayı yaşanmaz duruma getiren insanlar.
Ne var ki filmin finalinde vicdanı ağır basan Nuh, gemisine hayvanların yanı sıra insanları da alarak yaşamını sürdürmesine izin veriyor.
Müslüman ülkelerin yanı sıra Hıristiyan dünyasının da şiddetli tepkileri üzerine, yapımcı şirket filmin kutsal kitaplardan alınmadığını, bu kitaplardan esinlenerek çekildiğini açıklayarak tepkileri göğüslemeye çalıştı.
‘’Nuh:Büyük Tufan’’, dünyanın başlangıcı, insanlığın doğuşu, kötülükler, günahlar ve varoluş hakkında bir hayli düşündürse de, Nuh’un filmin finalinde vicdanına yenik düşerek insanlara uzattığı el, aynı zamanda günümüzde insanlara verilen çok anlamlı bir ders.
Russell Crowe’in Nuh rolündeki muhteşem oyunculuğu ile öne çıktığı film, doğa, çevre ve hayvan dostluğuna yönelik verdiği mesajla alkışı, övgüyü hak ediyor. .
Sahi günümüzde de çevreye, doğaya, hayvanlara zarar veren kim, her gün yaşadığımız kötülükler kimden kaynaklanıyor?
-Mandıra Filozofu-
Sinemalarda bir başka çevre dostu, doğa sevgisini öne çıkaran ‘’Mandıra Filozofu’’ halen gösterimde.
Birol Güven’in senaryosunu yazdığı, Müfit Can Saçıntı’nın yönettiği Bodrum- Çökertme’de çekilen ‘’Mandıra Filozofu’’, parayla her şeyi satın alabileceğini düşünen iş adamı Cavit (Rasim Öztekin)) ile atalarından kalan toprağını satmamaya direnen doğa aşığı, paraya pula değer vermeyen Mustafa Ali’nin (Müfit Can Saçıntı) arasındaki tatlı rekabeti mizahi bir yaklaşımla anlatıyor.
Karısı Cavidan’ın (Ayda Aksel) bitmez bilmek hırsı ile doğa cenneti, el değmemiş, bakir koya butik otel yapmak isteyen Cavit’in , inatçı o denli de bilge bir insan olan Mustafa Ali’nin verdiği ders karşısında pes edişini, sonunda kendisinin de doğa dostu, çevreci olmasını düşündürerek anlatan bir film ‘’Mandıra Filozofu’’.
‘’Mandıra Filozofu’’, parayla her şeyin satın alınamayacağı kutsal değerlerin bulunduğunu, tüketici toplumla organik toplum arasındaki mücadeleyi gözler önüne ilginç bir şekilde seriyor.
Ülkemizin o güzel muhteşem yeşil doğası, ormanları, bakir koyları, kıyıları, sırf devasa oteller, tatil köyleri, tesisler yapmak için katledilircesine olanca hızıyla beton yığınlarına dönüştürülürken, iyi niyetle kotarılan, eli yüzü düzgün bir seyirlik olan ‘’Mandıra Filozofu’’ insanın içini ısıtıyor, geleceğe yönelik umutlar korumamıza neden oluyor. Kaçırmayın, izleyin.
Yılın dev bütçeli, en gösterişli filmi ‘’Nuh: Büyük Tufan’’ yukarıda sıraladığımız ülkelerde ‘’peygamberin tasviri olmaz’’ gerekçesiyle gösterimi yasaklanınca, izleyicinin dikkatlerini bir anda üzerinde topladı, seyirci filmi merakla bekledi.
Beklenen film, geçtiğimiz günlerde 3 boyutlu olarak izleyicinin karşısına çıktı.
‘’Bir Rüya İçin Ağıt’’, ‘’Kaynak’’, ‘’Şampiyon’’ ve ‘’Siyah Kuğu’’ gibi ses getiren, izleyicinin ilgisini çeken, Bağımsız Sinema’nın önemli temsilcilerinden Darren Aronofsky’in yönettiği ‘’Nuh: Büyük Tufan’’ da ‘’Gladyatör’’ ün unutulmaz oyuncusu Russell Crowe ‘’Nuh’’ rolü ile filme can katıyor.
Russell Crowe’e Jennifer Connelly, Emma Watson ve usta oyuncu Anthony Hopkins’in eşlik ettiği film Nuh peygamber efsanesini, alışılmış, aksiyonu bol, sürükleyici bir kıyamet tarzından çok vicdan ve suçluluk duygusunu öne çıkararak ele alıyor.
İzlanda’nın en gizemli mekanlarında çekilen filmde, Nuh rüyalarında insanlığın sel felaketi sonucunda yok olacağını görüyor ve Tanrı’dan aldığı kutsal bir emir uyarınca, insanlar hariç içinde her türlü canlının yer alacağı bir gemi yapmaya başlıyor.
Nuh’un bu devasa gemisi her canlı türünden bir erkek, bir dişi alarak canlı hayatının devamını sağlayacak.
Nuh, dünyayı tüketen, çevreye zarar veren, kötü ve günahkar olarak gördüğü insanların hayatını devam etmesini istemediği için inşa ettiği bu gemiyi onlara yasaklıyor.
Nuh masum yaratıklar olduğuna inandığı hayvanları korurken, kötü olduğuna inandığı insanları gemisine yaklaştırmıyor. Nuh’a göre, dünyayı yaşanmaz duruma getiren insanlar.
Ne var ki filmin finalinde vicdanı ağır basan Nuh, gemisine hayvanların yanı sıra insanları da alarak yaşamını sürdürmesine izin veriyor.
Müslüman ülkelerin yanı sıra Hıristiyan dünyasının da şiddetli tepkileri üzerine, yapımcı şirket filmin kutsal kitaplardan alınmadığını, bu kitaplardan esinlenerek çekildiğini açıklayarak tepkileri göğüslemeye çalıştı.
‘’Nuh:Büyük Tufan’’, dünyanın başlangıcı, insanlığın doğuşu, kötülükler, günahlar ve varoluş hakkında bir hayli düşündürse de, Nuh’un filmin finalinde vicdanına yenik düşerek insanlara uzattığı el, aynı zamanda günümüzde insanlara verilen çok anlamlı bir ders.
Russell Crowe’in Nuh rolündeki muhteşem oyunculuğu ile öne çıktığı film, doğa, çevre ve hayvan dostluğuna yönelik verdiği mesajla alkışı, övgüyü hak ediyor. .
Sahi günümüzde de çevreye, doğaya, hayvanlara zarar veren kim, her gün yaşadığımız kötülükler kimden kaynaklanıyor?
-Mandıra Filozofu-
Sinemalarda bir başka çevre dostu, doğa sevgisini öne çıkaran ‘’Mandıra Filozofu’’ halen gösterimde.
Birol Güven’in senaryosunu yazdığı, Müfit Can Saçıntı’nın yönettiği Bodrum- Çökertme’de çekilen ‘’Mandıra Filozofu’’, parayla her şeyi satın alabileceğini düşünen iş adamı Cavit (Rasim Öztekin)) ile atalarından kalan toprağını satmamaya direnen doğa aşığı, paraya pula değer vermeyen Mustafa Ali’nin (Müfit Can Saçıntı) arasındaki tatlı rekabeti mizahi bir yaklaşımla anlatıyor.
Karısı Cavidan’ın (Ayda Aksel) bitmez bilmek hırsı ile doğa cenneti, el değmemiş, bakir koya butik otel yapmak isteyen Cavit’in , inatçı o denli de bilge bir insan olan Mustafa Ali’nin verdiği ders karşısında pes edişini, sonunda kendisinin de doğa dostu, çevreci olmasını düşündürerek anlatan bir film ‘’Mandıra Filozofu’’.
‘’Mandıra Filozofu’’, parayla her şeyin satın alınamayacağı kutsal değerlerin bulunduğunu, tüketici toplumla organik toplum arasındaki mücadeleyi gözler önüne ilginç bir şekilde seriyor.
Ülkemizin o güzel muhteşem yeşil doğası, ormanları, bakir koyları, kıyıları, sırf devasa oteller, tatil köyleri, tesisler yapmak için katledilircesine olanca hızıyla beton yığınlarına dönüştürülürken, iyi niyetle kotarılan, eli yüzü düzgün bir seyirlik olan ‘’Mandıra Filozofu’’ insanın içini ısıtıyor, geleceğe yönelik umutlar korumamıza neden oluyor. Kaçırmayın, izleyin.
14 Nisan 2014 Pazartesi
Ödül Avcısı ‘’Köksüz’’
Geçtiğimiz haftalarda sessiz sedasız gösterime giren, ancak izleyicinin çok da haberi olamadığından ötürü ıskaladığını umduğum ‘’Köksüz’’ aile dramını çok iyi anlatan eli yüzü düzgün, nitelikli bir film.
Bugüne dek genelde TRT’ye çektiği dizilerle tanınan Deniz Akçay Katıksız, yönetmenliğinin yanı sıra senaryosunu da yazdığı ‘’Köksüz’’de bir aile dramını çok başarılı, izleyiciyi sıkmadan, samimi şekilde gözler önüne seriyor.
Yönetmen Deniz Akçay Katıksız, ailenin yaşadığı bu travmayı o denli sahici ve derinlikli anlatmış ki, kendinizi o ailenin bir bireyi olarak kabul ediyor, o ailenin sıkıntılarına ortak oluyor, onların dertlerini yaşıyorsunuz.
Yönetmen Katıksız, oyuncuların adeta rolleri ile özdeşleşerek katkı verdiği filmi bu denli gerçeğe yakın çekmiş, başarılı bir iş çıkarmış.
Babanın ani ölümü ile sarsılan, beraberinde gelen aile bireylerinin kişisel travmalarını anlatan ‘’Köksüz’’de Ahu Türkpençe ile Lale Başar oyunculukları ile izleyenleri kendilerine hayran bırakıyor.
Feride büyük bir travma yaşayan aileye çalışarak hem maddi katkı sağlarken, hem de babalık görevini üstleniyor, kardeşlerinin, duyarsız annenin yarattığı sıkıntıları göğüslemeye çalışıyor.
Ahu Türkpençe, yukarıda portresini çizdiğim ‘’Feride’’ karakterindeki görkemli oyunculuğu ile yetkinliğe ulaştığını ilan ederken, Türk sinemasında ‘’ Artık ben de varım’’ diyor.
Halk arasında temizlik hastalığı olarak bilinen obsesif kompulsif bir bozukluktan mustarip anne rolündeki Lale Başar da yeteneklerini sergilemede Ahu Türkpençe’den geri kalmıyor, adeta döktürüyor. Hele filmin final sahnesindeki dokunaklı oyunculuğu sanırım sinemaseverlerin belleklerine kazınacaktır.
Ahu Türkpençe ile Lale Başar’ın yanı sıra evin serseri ruhlu oğlu İlker rolündeki Savaş Alp Başar (Lale Başar’ın gerçek hayatta da oğlu), ailenin en küçüğü Özge rolündeki Melis Ebeler ile diğer rollerdeki Mihriban Er, Sekvan Serinkaya ‘’Köksüz’’ün başarısına oyunculukları ile katkı sağlıyor.
14 Mart’ta vizyona çıkan, ancak izleyicinin ilgisizliğinden ötürü halen İstanbul’da tek bir sinemada gösterimde olan ‘’Köksüz’’ çeşitli festivallerde, yarışmalarda çok sayıda kazandığı ödüllerle yönetmenini ve oyuncularını gururlandırdı.
İlk kez geçtiğimiz yıl İstanbul Film Festivali’nde ‘’Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü’’, Radikal Gazetesi Halk Ödülü, 2013 Adana Altın Koza Film Festivali’nde ‘’En İyi Kadın Oyuncu’’, ‘’Yılmaz Güney Ödülü’’, ‘’En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’’, ’’Umut Veren Genç Erkek Oyuncu’’ olmak üzere 4 dalda ödül kazandı.
2013’te Venedik Film Festivali’nde gösterilen ‘’Köksüz’’ son olarak Nürnberg’de düzenlenen 19. Türkiye-Almanya Film Festivali’nde de ‘’En İyi Film ‘’ ödülüne layık görülerek, ‘’Ödül Avcısı’’ olduğunu kanıtladı.
‘’Köksüz’’ün bu başarısı, çeşitli festivallerde ödüller kazanması , nitelikli bir film olduğunu fazlasıyla ortaya koyuyor.
Türk sinemasının nitelikli, eli yüzü düzgün, hem içeride hem de dışarıda övgüler toplayan filmleri ne yazık ki yeterli ilgi görmüyor, seyirci ilgisini bu tür filmlerden esirgiyor.
Recep İvedik kadar olmasa bile, bu nitelikli filmler ilgiyi, izlenmeyi hak etmiyor mu?
Bugüne dek genelde TRT’ye çektiği dizilerle tanınan Deniz Akçay Katıksız, yönetmenliğinin yanı sıra senaryosunu da yazdığı ‘’Köksüz’’de bir aile dramını çok başarılı, izleyiciyi sıkmadan, samimi şekilde gözler önüne seriyor.
Yönetmen Deniz Akçay Katıksız, ailenin yaşadığı bu travmayı o denli sahici ve derinlikli anlatmış ki, kendinizi o ailenin bir bireyi olarak kabul ediyor, o ailenin sıkıntılarına ortak oluyor, onların dertlerini yaşıyorsunuz.
Yönetmen Katıksız, oyuncuların adeta rolleri ile özdeşleşerek katkı verdiği filmi bu denli gerçeğe yakın çekmiş, başarılı bir iş çıkarmış.
Babanın ani ölümü ile sarsılan, beraberinde gelen aile bireylerinin kişisel travmalarını anlatan ‘’Köksüz’’de Ahu Türkpençe ile Lale Başar oyunculukları ile izleyenleri kendilerine hayran bırakıyor.
Feride büyük bir travma yaşayan aileye çalışarak hem maddi katkı sağlarken, hem de babalık görevini üstleniyor, kardeşlerinin, duyarsız annenin yarattığı sıkıntıları göğüslemeye çalışıyor.
Ahu Türkpençe, yukarıda portresini çizdiğim ‘’Feride’’ karakterindeki görkemli oyunculuğu ile yetkinliğe ulaştığını ilan ederken, Türk sinemasında ‘’ Artık ben de varım’’ diyor.
Halk arasında temizlik hastalığı olarak bilinen obsesif kompulsif bir bozukluktan mustarip anne rolündeki Lale Başar da yeteneklerini sergilemede Ahu Türkpençe’den geri kalmıyor, adeta döktürüyor. Hele filmin final sahnesindeki dokunaklı oyunculuğu sanırım sinemaseverlerin belleklerine kazınacaktır.
Ahu Türkpençe ile Lale Başar’ın yanı sıra evin serseri ruhlu oğlu İlker rolündeki Savaş Alp Başar (Lale Başar’ın gerçek hayatta da oğlu), ailenin en küçüğü Özge rolündeki Melis Ebeler ile diğer rollerdeki Mihriban Er, Sekvan Serinkaya ‘’Köksüz’’ün başarısına oyunculukları ile katkı sağlıyor.
14 Mart’ta vizyona çıkan, ancak izleyicinin ilgisizliğinden ötürü halen İstanbul’da tek bir sinemada gösterimde olan ‘’Köksüz’’ çeşitli festivallerde, yarışmalarda çok sayıda kazandığı ödüllerle yönetmenini ve oyuncularını gururlandırdı.
İlk kez geçtiğimiz yıl İstanbul Film Festivali’nde ‘’Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü’’, Radikal Gazetesi Halk Ödülü, 2013 Adana Altın Koza Film Festivali’nde ‘’En İyi Kadın Oyuncu’’, ‘’Yılmaz Güney Ödülü’’, ‘’En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’’, ’’Umut Veren Genç Erkek Oyuncu’’ olmak üzere 4 dalda ödül kazandı.
2013’te Venedik Film Festivali’nde gösterilen ‘’Köksüz’’ son olarak Nürnberg’de düzenlenen 19. Türkiye-Almanya Film Festivali’nde de ‘’En İyi Film ‘’ ödülüne layık görülerek, ‘’Ödül Avcısı’’ olduğunu kanıtladı.
‘’Köksüz’’ün bu başarısı, çeşitli festivallerde ödüller kazanması , nitelikli bir film olduğunu fazlasıyla ortaya koyuyor.
Türk sinemasının nitelikli, eli yüzü düzgün, hem içeride hem de dışarıda övgüler toplayan filmleri ne yazık ki yeterli ilgi görmüyor, seyirci ilgisini bu tür filmlerden esirgiyor.
Recep İvedik kadar olmasa bile, bu nitelikli filmler ilgiyi, izlenmeyi hak etmiyor mu?
10 Nisan 2014 Perşembe
28.9 Milyar Liralık Kayıp
Oldum olası ekonominin, ülkenin baş ağrısıdır kayıt dışı istihdam. Hem işçi, hem devlet, hem de vergisini, primini düzenli ödeyen iş adamı yakınır kayıt dışı istihdamdan.
İşçi emeğinin karşılığını tam alamadığından, sosyal güvenceden yoksun çalıştığından, iş adamı haksız rekabet yarattığından, devlet ise prim ve gelir vergisi kaybına uğradığından, yıllardır yakınırlar ekonominin bu kara tablosundan.
Ekonomiye, ülkeye verdiği zararlar defalarca saptanmasına rağmen, yasalara, denetimlere, uyarılara adeta meydan okurcasına her geçen yıl artarak varlığını sürdürür, bir türlü önlenemez bu vahşi istihdam.
Onca düzenleme ve yasal önlemlere karşın, işsizliğin yaygın olması, yeni istihdam alanlarının yaratılamaması, sorumsuz işverenlerin kaçak istihdama yönelmelerinden ötürü iyileştirilemez ekonominin bu kanayan yarası.
Kayıt dışı istihdamın yaygın olmasında, ekonomik kriz, küçük ölçekli işyerlerinin ağırlıklı olması, üst düzeydeki işsizlik, düşük ücret ve düşük verimlilik en önemli etkenler olurken, bu çalışma sistemine yol açan nedenler ise faaliyetlerin belge düzenine dayandırılmaması, vergi ve sosyal güvenlik payları gibi mali yükümlülüklere ile diğer düzenlemelere uyulmamasıdır.
Türk-İş’in yaptığı araştırma, bu kara tablonun ne denli önemli, ötelenemez, acil çözüme kavuşturulması gereken sorun olduğunu bir kez daha topluma anımsattı, bir kez daha gündeme getirdi.
Türk-İş’in TÜİK 2013 yılı Hane Halkı İşgücü verilerini baz olarak yaptığı araştırmaya göre, 9 milyon 379 bin kişi sosyal güvenlik kapsamında bulunmuyor. Kayıtdışı istihdam oranı yüzde 36,75.
181 bin işveren ile 2 milyon 955 bin ücretsiz aile işçisinin dışındaki ücretli veya yevmiyeli ile kendi hesabına çalışan, ancak herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmayanların sayısı 6 milyon 243 bin kişi.
Türk-İş’in araştırmasına göre, geçen yıl yürürlükte olan asgari ücret (2013 yılının ilk altı ayında brüt 978,60. İkinci altı ayında brüt 1.021,50 lira) baz alındığında 6 milyon 243 bin kişinin kayıt dışı çalışmasından dolayı toplanamayan sosyal güvenlik primi ve vergi kaybı toplam 28.9 milyar lira.
6 milyon 243 bin kişinin, ortalama yıllık asgari ücret tutarı üzerinden kayıtlı duruma getirilmesi durumunda, devletin gerek sosyal güvenlik primi (işsizlik sigortası primi dahil) ve gerek gelir vergisi açısından yıllık bazda önemli geliri söz konusu olacakken, bu para devletin kasasına giremeden uçup gidiyor.
Kayıt dışı istihdamından ötürü devletin sadece geçen yılki kaybı 28.9 milyar lira.
Dudak uçuklatan bu kayıp devlete kasasına gelir olarak girse neler yapılır varın onu siz hesaplayın.
Bu para ile yeni istihdam alanları oluşturulabilir, düşük ücret alan işçi, memur, emekli aylıkları yaşanabilir düzeye yükseltilebilir. İşte bu denli önemli kayıt dışı istihdam ile mücadele
Ülkenin en önemli sorunlarından biri olan kayıt dışı istihdamın önlenmesine yönelik ortaya konulacak irade ve uygulanacak yaptırımlar ile toplumsal bilincin artırılması, sorunun çözümünde etkili olacaktır.
Devletin önemli gelir kaybı kayıt dışı istihdamın önlenmesinde her birey üzerine düşeni yapmalı, ‘’Kayıt Dışı Ekonomiye Karşı Açılan Mücadelede’’ devlete yardımcı olunmalı.
Kayıt dışı istihdam ve ekonomindeki kayıp, aslında her yurttaşın cebindeki kayıptır.
İşçi emeğinin karşılığını tam alamadığından, sosyal güvenceden yoksun çalıştığından, iş adamı haksız rekabet yarattığından, devlet ise prim ve gelir vergisi kaybına uğradığından, yıllardır yakınırlar ekonominin bu kara tablosundan.
Ekonomiye, ülkeye verdiği zararlar defalarca saptanmasına rağmen, yasalara, denetimlere, uyarılara adeta meydan okurcasına her geçen yıl artarak varlığını sürdürür, bir türlü önlenemez bu vahşi istihdam.
Onca düzenleme ve yasal önlemlere karşın, işsizliğin yaygın olması, yeni istihdam alanlarının yaratılamaması, sorumsuz işverenlerin kaçak istihdama yönelmelerinden ötürü iyileştirilemez ekonominin bu kanayan yarası.
Kayıt dışı istihdamın yaygın olmasında, ekonomik kriz, küçük ölçekli işyerlerinin ağırlıklı olması, üst düzeydeki işsizlik, düşük ücret ve düşük verimlilik en önemli etkenler olurken, bu çalışma sistemine yol açan nedenler ise faaliyetlerin belge düzenine dayandırılmaması, vergi ve sosyal güvenlik payları gibi mali yükümlülüklere ile diğer düzenlemelere uyulmamasıdır.
Türk-İş’in yaptığı araştırma, bu kara tablonun ne denli önemli, ötelenemez, acil çözüme kavuşturulması gereken sorun olduğunu bir kez daha topluma anımsattı, bir kez daha gündeme getirdi.
Türk-İş’in TÜİK 2013 yılı Hane Halkı İşgücü verilerini baz olarak yaptığı araştırmaya göre, 9 milyon 379 bin kişi sosyal güvenlik kapsamında bulunmuyor. Kayıtdışı istihdam oranı yüzde 36,75.
181 bin işveren ile 2 milyon 955 bin ücretsiz aile işçisinin dışındaki ücretli veya yevmiyeli ile kendi hesabına çalışan, ancak herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmayanların sayısı 6 milyon 243 bin kişi.
Türk-İş’in araştırmasına göre, geçen yıl yürürlükte olan asgari ücret (2013 yılının ilk altı ayında brüt 978,60. İkinci altı ayında brüt 1.021,50 lira) baz alındığında 6 milyon 243 bin kişinin kayıt dışı çalışmasından dolayı toplanamayan sosyal güvenlik primi ve vergi kaybı toplam 28.9 milyar lira.
6 milyon 243 bin kişinin, ortalama yıllık asgari ücret tutarı üzerinden kayıtlı duruma getirilmesi durumunda, devletin gerek sosyal güvenlik primi (işsizlik sigortası primi dahil) ve gerek gelir vergisi açısından yıllık bazda önemli geliri söz konusu olacakken, bu para devletin kasasına giremeden uçup gidiyor.
Kayıt dışı istihdamından ötürü devletin sadece geçen yılki kaybı 28.9 milyar lira.
Dudak uçuklatan bu kayıp devlete kasasına gelir olarak girse neler yapılır varın onu siz hesaplayın.
Bu para ile yeni istihdam alanları oluşturulabilir, düşük ücret alan işçi, memur, emekli aylıkları yaşanabilir düzeye yükseltilebilir. İşte bu denli önemli kayıt dışı istihdam ile mücadele
Ülkenin en önemli sorunlarından biri olan kayıt dışı istihdamın önlenmesine yönelik ortaya konulacak irade ve uygulanacak yaptırımlar ile toplumsal bilincin artırılması, sorunun çözümünde etkili olacaktır.
Devletin önemli gelir kaybı kayıt dışı istihdamın önlenmesinde her birey üzerine düşeni yapmalı, ‘’Kayıt Dışı Ekonomiye Karşı Açılan Mücadelede’’ devlete yardımcı olunmalı.
Kayıt dışı istihdam ve ekonomindeki kayıp, aslında her yurttaşın cebindeki kayıptır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)