Son 20 gündeki üç önemli gelişmeden ötürü Türkiye’nin tansiyonu bir anda yükseldi, hükümet içinden ilk kez Başbakan Erdoğan’a bu denli sert eleştiriler geldi.
Hac görevini yerine getiren kadın milletvekillerinin TBMM Genel Kurulu’na türbanla girmelerine yönelik haberlerin yayılması ile siyasette ve toplumda tartışmalar yoğunlaşırken, kamuoyunda günlerce birbirinden farklı yorumlar yapıldı.
Kamuoyunda oluşan gerilim, CHP’nin sağduyulu yaklaşımı, istismara prim tanımayan tutumu, Şafak Pavey’in Genel Kuruldaki muhteşem konuşması ile önlendi. Yani, bu konuda siyasi rant kazanma amacında olanların beklentisi bir anlamda boşa çıkarıldı.
Bugüne değin Meclis kürsüsüne yemin etmenin dışında bir kez çıkmayan, kamuoyunun bildiği, anımsadığı bir yasa önergesi vermeyen bu kadın milletvekillerinin inançları gereği amacına ulaştığı, kendileri ve siyasi görüşleri doğrultusunda zafer kazandıkları söylenebilir.
Meclis’e türbanla girmeyi, ‘’Türbanla girdiler de ne oldu, kime ne zararı dokundu’’ olarak değerlendirenler oldu. Eğer Meclis’te o gün bir kavga olmadıysa, çatışma yaşanmadıysa , bunda yukarıda bahsettiğim gibi, CHP’nin basiretli, olumlu yaklaşımı etkili oldu.
Ancak olaya bir de bir de farklı baktığınızda, değerlendirdiğinizde, böyle bir girişimin, türbanla Meclis Genel Kurulu’na katılmanın, kılık kıyafet özgürlüğünden çok, bir siyasi simgenin orada temsil edilmesi, topluma mesaj verilmesi olarak algılayabilirsiniz.
Kimsenin kılık kıyafetine karışmak haddime değil, herkes nasıl istiyorsa öyle giyinsin, başına türban da taksın. İtirazım bu giyim tarzının siyasi simge olarak kullanılması, topluma bu yönde yapılan dayatma girişimlerinedir.
Mütedeyyin, namazında niyazında başını eşarp ile örten, anamız, bacımız, komşumuz acaba yarın, ‘Sen de türban tak’’ denilerek bir mahalle baskısı ile karşılaşır mı? Türban özgürlüğü kadar, başını örtmeyenlerin özgürlüğü de güvence altına alınacak mı?
Türban takan milletvekilleri kendi inançları için verdikleri mücadeleyi başı açık olan hem cinslerinin inançları için de verirler mi?
-Öğrenci Evleri-
Bu olayın tartışması bitmeden Başbakan Erdoğan’ın ‘’Öğrenci Evlerine’’ ilişkin açıklamaları gündeme bomba gibi düştü, hükümette kriz yarattı.
Erdoğan, kız ve erkek öğrencilerin bir evde kalmaları konusunda başta aileleri olmak üzere, komşular tarafından kendilerine şikayetler geldiğini, bu şikayetler doğrultusunda gerekirse yasal yaptırımlara gidebilecekleri mesajını verdi.
Türkiye neredeyse Başbakan’ın hükümeti içinde kriz yaratan bu açıklamalarına kilitlendi, konuyu her zeminde tartışır oldu.
Bu sözler parti içinden yalanlansa da, Başbakan sözlerinin arkasında inatla durdu. Elbette hiçbir aile çocuklarının kız- erkek bir arada, bir evde oturmasını, ikamet etmesini istemez.
Kendi anlayışları, fikirleri doğrultusunda böyle bir yaşamı benimseyen öğrencilerin dışındaki öğrencilerin de kızlı erkekli bir arada, bir evde kalacaklarını sanmıyorum.
Esas irdelenmesi gereken öğrenciler neden böyle davranmak zorunda kalıyor, neden ortak bir evde ikamet ediyor?
Yetersiz yurtlar, ailelerin parasal kaynaklarının kıt olması, öğrencileri bir arada kalmaya itiyor. Üç-beş öğrenci bir araya gelerek ortak bir ev kiralıyor, öğrenimlerini sürdürüyor. Bizler de öğrencilik yıllarımızda arkadaşlarla birlikte kalır, ailelerimizin gönderdiği paralarla kirayı ortak öderdik.
Yurtlarda yeterli sayıda yatak olsa öğrenciler daha ucuz olan buraları tercih etmez mi? Ama yok. Eğer bu evlerden yakınıyorsanız, onlara daha rahat, daha sıcak odaları içinde barındıran yurtlarda kalmasına zemin hazırlarsınız.
Durum bu iken, Gezi direnişinin baş aktörleri öğrenci kitlesinden rövanş alır gibi öğrenci evlerine kuşku ile yaklaşmak, bu evleri terörist yuvası olarak yaftalamak, çıkarılacak yasalarla gençleri zaptı rapt altına almak, toplumu daha da gerer, demokrasi çıtamızı aşağıya çeker.
İddia edildiği gibi eğer bu evlerde uygunsuz davranışlarda bulunuluyor, bu evler birer terörist yuvası ise her bireyi attığı adımdan, aldığı nefesten yatak odasına kadar izleyebilen devlet, bunları da yakalar, adalet önüne getirir. Ama tüm öğrenci evlerini bu yaftalamaya sokarsanız hiç de doğru olmaz.
Gençler bu ülkenin yarını, geleceğidir, ne olur onlara birer potansiyel suçlu gibi bakmayalım.
İşte bu aşamada da, Bülent Arınç’ın açıklamaları bir uyarı niteliğinde idi. Arınç’ın açıklamalarına bakılırsa, AKP içinde, Başbakan’ın açıklamalarından rahatsızlık duyan bakanlar ve çok sayıda milletvekili de var.
İyice gerilen bu ortamda, başta Arınç olmak üzere partili partisiz kişi ve kurumların uyarılarını dikkate almak, ‘’Ben yaptım oldu bitti’’ mantığını bırakmak, gerilimin azalması, tansiyonun düşürülmesine yardımcı olacaktır. Ülkenin de buna acil ihtiyacı var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder