Sayfalar

17 Şubat 2016 Çarşamba

Yine Birinciyiz

Önceki yazımda vahşi çalışma sisteminin en belirgin örneği olan kayıt
dışı istihdamın hem devlete hem de işçiye verdiği zararı anlatmış,
çalışma yaşamını tehdit eden büyük bir tehlike olduğuna dikkat
çekmiştim.



Kayıt dışı istihdam iş cinayetlerinin yanı sıra emekçiyi kıskacına
alan, emeğini sömüren ilkel bir çalışma biçimi.

En yalın tanımı ile sigortasız, sosyal güvencesiz karın tokluğuna, çok
düşük ücretle merdiven altında çalışmaktır kayıt dışı istihdam.

Bir aralar yüzde 60’lar düzeyinde olan bu ilkel çalışma sistemi, son
yıllarda etkin denetimler, alınan önlemler sayesinde yüzde 30’lara
kadar geriledi. Ne var ki çirkin varlığını hala sürdürüyor, emek
hırsızlığına devam ediyor.

Malum, iş kazalarında Avrupa şampiyonuyuz. Ne yazık ki kayıt dışılıkta
da birinciyiz.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) üye 34 ülke arasında
Türkiye, kayıt dışı istihdam, dolayısıyla yarattığı kayıt dışı
ekonomide birinci sırada yer alıyor.

İş cinayetlerindeki kötü sicilimiz yetmezmiş gibi, şimdi de kayıt
dışılıkta Avrupa şampiyonluğuna sahibiz.

Daha birincisinin olumsuz görüntüsünü, algısını gideremeden, başka bir
kötü tablo ile karşı karşıya kaldık.

Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ceyhun
Elgin yaptığı araştırma ile Türkiye’nin bu alandaki olumsuz tablosunu
ortaya koydu.

Araştırmasında Türkiye’de son 10 yılda kayıt dışı ekonomide hiçbir
başarı sağlanamadığını savunan Elgin, bu sorunun kronik bir hal
aldığına vurgu yapıyor.

Elgin, 2023 yılında Türkiye ekonomisinin yüzde 24’ünün kayıt dışı
olacağını iddia ederek, ilkel çalışma sistemini önlemenin yolunun
ekonomiyi büyütmekten geçtiğini bildiriyor.

Araştırmada Türkiye kayıt dışı ekonomide birinci olurken, Estonya
ikinci, Meksika üçüncü, İtalya dördüncü, Yunanistan beşinci sırada yer
alıyor. Listenin alt sıralarında, ABD, İsviçre, Avusturya, Lüksemburg,
Japonya, İngiltere bulunuyor.

Kayıt dışılığın önlenmesi için temel şart, kayıtlı ekonominin
büyümesi. Kuşkusuz ekonomideki büyüme yeni ve kayıtlı iş alanları
yaratacağından kayıt dışılığa darbe vuracaktır.

Bunun yanı sıra siyasi istikrar, düşük enflasyon ve yolsuzluk
algısında iyileşme de kayıt dışılığı önlemede diğer öncelikler.

Yani bir ülkedeki siyasi istikrarı, düşük enflasyonu değerlendiren
yabancı yatırımcı, o ülkeye rahatlıkla yatırım yapıyor, kayıtlı
istihdama, ekonomiye katkı sağlıyor.

Türkiye’ye baktığımızda, eğer yıllardır tek başına bir iktidar siyasi
istikrar olarak nitelendirilirse bu var. Ancak içteki terör olayları,
siyasetin kesin çizgilerle ayrışması yabancı yatırımcının aradığı
siyasi istikrarı sağlayamıyor.

Enflasyon desen aldı başını gidiyor, yeniden çift hanelere ulaşmak
üzere. Bu iki olumsuz kriteri gören yabancı yatırımcı gelmekten
kaçınıyor.

Aynı durum yerli yatırımcı için de söz konusu. Onlar da yeni
yatırımlara temkinli yaklaşıyor.

Yeni işyerleri, fabrikalar açılmayınca işsizlik artıyor, milyonlarca
kişi üç-beş kuruş uğruna kayıt dışı çalışmaya yöneliyor.

Bunu fırsat bilen küçük kaçak işletmeler devreye giriyor, işçiyi kayıt
dışı çalıştırıyor. Ondan sonra gelsin şampiyonluk.

Anlayacağınız, ekonominin büyümesi, kayıt dışılığın önlenmesi için
gerçekten siyasi istikrar şart, enflasyonun dizginlenmesi de
kaçınılmaz.

Bir derken, iki olan bu kötü birincilikten de çıkarılacak yasalarla,
mevzuatlarla, aksatılmadan yapılacak denetimlerle, ağır yaptırımlarla
tez elden sıyrılmalıyız.

Yoksa kayıt dışılıktan daha çok yakınırız.

8 Şubat 2016 Pazartesi

Fındık Üzüyor

Karadeniz halkının temel geçim kaynağı fındık yüz güldürmüyor, üzmeye devam ediyor.


Geçen sezonun aksine bu yıl yüksek rekolteyle üreticinin büyük umut
bağladığı fındıkta beklenen olmadı, fiyatı giderek düşmeye başladı.

Sezon başında 14-15 lira arasında satılan fındık 9 liraya kadar geriledi. Bundan da en çok zararı ürününü pazara indirmeyip “yüksek fiyatla satarım” umuduyla evinde saklayanlar gördü.

Beklenen olmadı fındık fiyatı 9 liraya kadar geriledi. Eğer böyle devam ederse daha da düşecek gibi.

Üretici sürekli gerileyen fiyat karşısında umutsuz ve öfkeli, bir o kadar da şaşkın. Temel geçim kaynağı olan ürününün bu denli değersizleşmesi, fiyatını yitirmesi karşısında isyan ediyor.

Fiyatın artmasını beklerken, günden güne düşmesi karşısında nasıl da isyan etmesin çileli, fedakar Karadenizli üretici?

Ona göre hesabını, planını yapmış, umduğu fiyatla satarım düşüncesiyleürününü pazara indirmeyip, evinde saklamıştı.

Ne var ki “Evdeki hesap çarşıya uymadı”,umudu hayal kırıklığına dönüştü. Fındıktan başka bir geliri olmayan, tüm geleceğini, yapacaklarını ona bağlayan üretici bu yıl da kaybedenler kulübünde yerini aldı.

Karına kar katmak isteyen, kendi aralarında anlaşarak tekel oluşturan üç-beş kurnaz tüccarın hiç de umurunda değil, köylünün, üreticinin kayba uğraması.

Fiyatın sürekli gerilemesi üreticinin satın alma gücünü olumsuz etkileyerek yaşam standardının değişimine de yol açtı.

Ordu Kuyumcular ve Sarraflar Derneği Başkanı Adnan Hayati Keskin, Ordu ve Giresun’da
geçimini fındıkla sağlayan üreticilerin 3 ay önce sattığı 1 ton fındıkla 150 gram altın alabildiğini, fiyatların düşmesi ile 1 ton fındıkla 100 gramı altını ancak alabildiğini açıklamış.

Yani üç ay önce daha yüksek fiyattan satıp altın alan üretici yüzde 50 kazanç sağlarken, bugün yüzde 50 zarara uğramış.

Hadi altın lüks yatırım aracı diyelim. Bu olumsuz tablo karşısında asıl temel gıda maddelerini satın alma gücünde ciddi bir azalma söz konusu.

Nereden bakarsanız bakın, üretici hem beklediği fiyatı bulamadı, hem önüne koyduğu planlarını gerçekleştiremedi, hem de gelirinde, satın alma gücünde ciddi anlamda kayba uğradı.

Lafı eğip, bükmeden söylemek gerekirse, yaşanan olumsuz tablo, serbest piyasa sisteminin çöktüğünün kanıtıdır.

Belirli sayıdaki tüccarın fındık fiyatını bu denli düşük belirleyerek, üreticinin ekmeği, geleceği ile oynamasına daha fazla izin verilmemeli. Daha da mağdur olmaması, yoksullaşmaması için soruna çözüm bulunması kaçınılmaz.

Üretici dernekleri, Ziraat Odaları yetkililerinin dile getirdiği gibi fındıkta oynanan oyuna dur demek, üreticiyi üç-beş tüccarın eline bırakmamak adına devlet fındık piyasasına müdahale etmeli.

Yani devlet fındığa el koymalı, köylüden hiçbir aracı olmadan satın almalı. Eğer, bu müdahale olmazsa fındık fiyatı gerilemeye devam edecek, üretici daha da mağdur olacak.

Ziraat Odaları yetkilileri üreticinin uçuruma yuvarlanmaması için miting yaparak hükümete seslerini duyurmak istiyormuş.

Doğrusu da bu olur. Üreticinin feryadını, mağduriyetini hükümete, kamuoyuna iletmenin en etkili yollarından biri de çeşitli illerde geniş katılımlı mitinglerin gerçekleştirilmesidir.

Bugünlerde üreticinin yanında olması gereken bölge milletvekilleri nerede? Parti ayrımı olmaksızın, AKP, CHP ve MHP’li vekiller bir araya gelip, üreticiyle birebir görüşerek rapor hazırlamalı, hükümete iletmeli.

Hükümet üzerinde ciddi bir baskı oluşturarak, fındık fiyatına müdahale etmesini sağlamalı. Haydi bölge vekilleri üreticiler sizi bekliyor.