Sayfalar

11 Mayıs 2015 Pazartesi

Dipteki Sendikalaşma

Kuşkusuz çalışanların sendikalı olması hem maddi hem de sosyal anlamda bir kazanımdır.

Özellikle sendika üyesi işçiler, bağıtlanan toplu iş sözleşmesi ile sağlanan ücret artışının yanı sıra sosyal haklarda da ciddi haklar elde etmektedir.

Çalışma yaşamında delikanlılık çağını yaşayan memur sendikacılığı kamu çalışanları için önemli bir kazanım olmakla birlikte, işçi sendikaları kadar haklar elde edememektedir.

Memura grev hakkının tanınmaması kamu sendikalarının elini kolunu bağlamakta, talep ettiklerini almasına engel olmaktadır.

Grev hakkından yoksun memur sendikaları deyim yerinde ise hükümetin verdiği zamla yetinmektedir.


Bu arada hükümete yakın Memur-Sen’in 2013’te önerilen düşük zammı daha çok üye amacıyla itiraz etmeksizin kabul etmesi, kamu çalışanlarının kaybını daha da artırmıştır.

Memur-Sen’in bu tutumundan ötürü, milyonlarca kamu çalışanı ilk kez enflasyon farkından yoksun kalmıştır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de 12 milyon 200 bin işçiden yalnızca 1 milyon 300 bini sendikaya üye.

Sendikalaşma oranı yüzde 10.6 düzeyinde. Yani 10 işçiden biri sendikalı.

Oysa bu oran OECD ülkelerinde yüzde 17, AB’de ise 23 düzeyinde.

İşçi sendikalarında üyelik oranı bu denli düşük olmasına karşın, memur sendikalarında üyelik oranı yüzde 70 düzeyinde.

Her 4 memurdan 3’ü sendika üyesi. Memur sendikacılığındaki yüksek oranda, hükümetin sendikalara üye olan memura yardım ödemesi etkili olmaktadır.

Hükümet ödediği yardım ile memurun sendikalara üye olmasını teşvik etmektedir.

Türkiye’de işçilerin sendikalaşma oranının diğer ülkelere göre son derece düşük olması çalışma yaşamının olumsuz bir tablosu olarak kendini gösteriyor.

Sendikalaşma oranı niye bu denli düşük?

Kuşkusuz bu soruya verilecek birinci yanıt, sendikalara karşı toplumda oluşan olumsuz algı.

Bu algının kırılmasında öncelikli görev bizatihi sendikalara düşmektedir.

Sendikalar artık salt ücret sendikacılığı yapan kurum niteliğinden arınmalı, gerçekten çalışanların her türlü çıkarı için mücadele eden bir yapıya bürünmelidir.

İşverenlerin sendikalaşmaya soğuk bakması, sendika üyesi olan işçileri işten atmakla tehdit etmesi de bu olumsuz tabloyu destekleyen diğer önemli etken.

İşçi sendikaları kamu kesiminde önceden hiçbir engelleme ile karşılaşmadan çok sayıda emekçiyi üye yapabiliyor, üye sayıları hızla artıyordu.

Ancak KİT’lerin özelleştirilmesinden sonra buralarda örgütlenmek, sendikalaşmak eskisine göre daha zor, hatta olanaksız hale geldi. Bu da üye kayıplarına yol açtı.

Özelleştirmelerden ötürü önemli kalelerini yitiren sendikalar, güçlerini özel sektöre yoğunlaştırdı.

Ne ki, özel sektörde sendikalaşmak kamu kesimine göre çok zor olunca sendikalı işçi sayısı, dolayısıyla sendikalaşma oranı da düşük kaldı.

Her ne kadar eleştirilse, toplumda olumsuz bir algı oluşsa da sendikalar emekçilerin hakları için vazgeçemeyeceği birer sivil toplum örgütüdür.

Sendikalar emekçi kadar, işyerlerine de başta iş sağlığı ve güvenliği olmak üzere pek çok konuda katkı sağlar, işverenle birlikte sorunlara çözüm arar.

Bundan ötürü işveren sendikaları öcü gibi görme fobisinden arınmalı, bu kurumlara daha hoşgörü ile yaklaşmalı.

Ne kadar eleştirilse, saldırılsa da sendikalar birer öcü değildir.

Türkiye’nin olumsuz bu tablodan kurtulması için sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılmalı, teşvik edilmelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder