Öyle
görünüyor ki Türkiye fosil yakıttan yakasını bir türlü kurtaramayacak. Hem de
çevreye, doğaya, insana verdiği zararın, kıyımın bilinmesine, kanıtlanmasına rağmen.
O kadar
uyarılara, imzalanan uluslararası sözleşmelere, acı deneyimlere karşın, 71 yeni
kömürlü termik santral kurulmak isteniyor.
Doğa yeni cüruf dağları, kül barajları ile donatılmak isteniyor.
Fosil Yakıt
Karşıtı İnisiyatif’in çağrısıyla geçtiğimiz pazar günü Aliağa’da toplanan
çevreciler, fosil yakıtları ve termik santralleri bir kez daha protesto etti.
Yurdun dört
bir yanından gelerek Aliağa’da toplanan çevreci gruplar, siyasi parti
temsilcileri, sivil toplum örgütü üyeleri ve doğaya duyarlı insanlar, hep
birlikte ”kömürden kurtul, geleceği kurtar” diyerek haykırdı.
İklim
değişikliğine yol açan, küresel ısınmaya neden olan sera gazının kaynağı
kömürlü santrallere karşı salt Türkiye’de değil, dünyanın dört bir tarafında da
eylemler yapılıyor, tehlikenin büyüklüğüne dikkat çekiliyor. Dünyada 4 mayıstan bu yana beş kıtada 13
ülkede fosil yakıtlara karşı eylemler gerçekleştiriliyor.
Termik
santrallerin oluşturduğu kirliliğin ve fosil yakıt kullanımının sona
erdirilmesi için dünya çapında “fosil yakıtlardan kurtul” kampanyası
yürütülüyor. Kampanyayla kömür ve petrolün yerine yenilenebilir enerjiye
dönülmesi, daha temiz bir hava amaçlanıyor.
Türkiye
enerji politikalarını oldum olası kömürlü santraller üzerine kuruyor. İçerideki
yetmediği gibi, dışarıdan getirilen son derece kirli kömürlerle sözüm ona ucuz
enerji üretilmeye çalışılıyor. Ondan sonra gelsin hava kirliliği, hastalık,
kuraklık, hatta ölümler, yeşil yerine kahverengiye dönüşmüş doğa.
Eğer
hazırlıkları sürdürülen 71 termik santral daha devreye girerse, kaç kişi
kansere yakalanır? Kaç kişi bu inadın bedelini sağlığıyla, canıyla öder? Hiç
hesabı yapıldı mı? Eğer mevcut 21 kömür
santrale 71 daha eklenirse bunun topluma, doğaya maliyeti ne olur? Hiç düşünüldü mü?
Yoksa
“enerji açığını kapatacağım” diye uyarılar, protestolar yine görmezden mi
gelinecek?
Büyük
kentlerde kışın hava kirliliğinden ötürü göz gözü görmüyor. İnsanlar resmen bu
kirli havayı soluyor.81 il içinde havası kirli olmayan tek şehir Çankırı. Yani
tehlike o denli büyük ve her yeri sarmış durumda.
Artık dünya
fosil yakıtları terk ediyor. Kömür ve petrolle çalışan enerji santralleri
yerini güneş, rüzgar, jeotermal gibi yenilenebilir enerjiye bırakıyor. Uluslar
arası yatırımlarda fosil yakıtın yeri yok.
Belçika artık
kömürden elektrik üretmiyor. Avrupa’da yedi ülke kömürden elektrik üretmekten
vazgeçti. İngiltere, Portekiz, Finlandiya, Avusturya kömürü 2020’li yıllarda
tamamen bırakacak. Dünya, güneş, rüzgar, biokitle, dalga enerjisi gibi
yenilenebilir enerjiye yöneliyor.
Hava kirliliği
dayanılabilecek kadar masum değil, bıçak kemiğe dayandı. İşte bunu gören dünya
fosil yakıtları bırakırken, ne acıdır ki Türkiye’de yeni termik santrallerin
projeleri yapılıyor, hayata geçirilmek isteniyor.
İnsan
sağlığı için, temiz doğa, yeşil bir çevre için dünyada olduğu gibi yenilenebilir
enerjiye geçmek şart. Ama “hala yeraltında linyit rezervleri var” diyerek kirli
enerji yatırımlarında ısrar ediliyor.
Almanya,
Türkiye’deki güneşin yarısına bile sahip değilken, bu enerjideki kurulu gücü
Türkiye’nin yüz katı kadar.
Eğer
Almanya’nın son 20 yılda güneş ve rüzgar enerjisine yaptığı yatırımların
yarısını Türkiye yapmış olsaydı, kentleri
tertemiz, havası pırıl pırıl çok farklı bir ülke olurduk.
Ama bu
gerçekler ortadayken hala kömürle,
petrolle çalışan yatırımlara ağırlık veriliyor, bol olmasına karşın
güneş, rüzgar, jeotermal kaynaklar ıskalanıyor.
Almanya
gibi dünyanın sanayi devi olan bir ülke yenilenebilir enerjiyi öncelerken,
Türkiye neden ilkel sistemde, kirli yatırımlarda inat ediyor, anlamak mümkün
değil?
İşte bunun
için Aliağa’da bir araya geldi çevreciler, insan sağlığını gözeten sivil toplum
örgütleri, duyarlı insanlar. Gittikçe
büyüyen tehlikeye karşı hep bir ağızdan
“kömürden kurtul, geleceği kurtar” diye haykırdı.
Acaba
termik santrallerde ısrarlı olanlar bu sesi duyabildi mi?