Gerek
duruşu, gerek oyunculuğu, gerekse toplumsal sorunlara duyarlılığı ile Türk
sinemasının en önemli oyunculardan biriydi.
Soner
Yalçın’ın da belirttiği gibi o gençliğimizin idolü, cesur, yakışlı ve de iyi
yürekli kahramanımızdı.
“Solan Bir Yaprak” , “Emine”, “Ah Nerede”,”
Mavi Boncuk”, “Sev Kardeşim” , “Gece Kuşu Zehra”, “Bizim Aile” salon oyunculuğunu, yüzünün güzelliğini öne
çıkaran filmleriydi.
Rıfat Ilgaz’ın “Hababam Sınıfı” filmindeki
“Damat Ferit” karakteri onu Türkiye’ye sevdiriyor, seyircinin gönlünde ayrı bir
yer açıyordu. Tıpkı Kemal Sunal’ın canlandırdığı “İnek Şaban”, Münir Özkul’un
hayat verdiği “Kel Mahmut” ile “Güdük Necmi”, “Badi Ekrem”, “Hayta İsmail” ve
diğerleri gibi.
Salon
filmlerinin ardından rol aldığı yapıtlarıyla belleklerde iz bıraktı, öne
çıkmaya başladı.
“Nehir”,
“Maden, “Baraj”, “Pehlivan”, “Kanal”, “Canım
Kardeşim”, “Karartma Geceleri”, “Ses”, “Adak” filmleri onun için dönüm
noktasıydı.
Bu yapıtlarla
salon karakterine bir anlamda veda ederek, toplumsal sorunlara ağırlık veren,
gariban, çaresiz Anadolu insanının yaşadıklarını, sıkıntılarını, dertlerini anlatan
filmlerde oynamaya başladı.
Özellikle
Kahraman Kral ve Halit Akçatepe ile rol aldığı “Canım Kardeşim” varoşlarda kıyıda
kalmış, yoksul insanların çektiği acıyı, umutsuzluğu başarılı şekilde gözler
önüne seriyordu. İlk kez sinemada izlediğimde ne denli hüzünlendim, ağladım ise
televizyonda izlediğimde de aynı hüznü yaşıyor, gizlice göz yaşı akıtıyorum.
O denli sahi,
o denli hayatın acımasızlığını anlatan, yüreklere taş gibi oturan bir filmdi
“Canım Kardeşim.”
Aslında onu
bu filmlere yönlendiren Türk sinemasının bir başka unutulmaz ismi Yılmaz
Güney’di. Onun telkinleri ile bilinçlenmeye başlamış, duruşu, hayata bakışı
farklı bir kulvara yönelmişti. Ondaki yeteneği gören Güney, Tarık Akan’ın
gelişiminde önemli rol oynadı.
Senaryosunu
Yılmaz Güney’in yazdığı Zeki Ökten’in çektiği “Sürü” ile başlayan sanat
oyunculuğu maratonu yine Yılmaz Güney imzalı Şerif Gören’in yönettiği “Yol”
filmi ile devam etti. Türk sinemasının politik filmleri olarak nitelendirilen
bu yapıtlara Erden Kral’ın yönetmenliğini yaptığı “Kanal” eklendi.
Hababam
Sınıfı’nın “Damat Ferit”i toplumsal filmlerle “Nurettin”, “ Seyit Ali”,
“Kaymakam”, “Şivan” karakterine evrildi. Artık o bildiğimiz şımarık salon
erkeği gitmiş, yerini hayatın içindekiler almıştı.
2009
yılında Şerif Sezer ile oynadığı son filmi “Deli Deli Olma” iyi yürekli insanın
belki de seyirciye vedasıydı. Ama nereden bilebilirdi bu vedayı? O illet
hastalık ciğerine yapışmıştı bir kez.
Bu kadar
başarılı, ses getiren filmlere canlandırdığı karakterleriyle hayat veren Türk
sinemasının “iyi yürekli kahramanı” hem ulusal hem de uluslararası
yarışmalarda, etkinliklerde bir çok ödüller kazandı, sinemamızın, ülkemizin
yüzünü güldürdü.
Zaten
kazanmaması haksızlık olurdu.
Antalya
Altın Portakal Fil Festivali’nde “En İyi Erkek Oyuncu” dalında 7 kez kazandığı
ödülle Türk sinemasında bugüne dek kırılamayan bir rekora imza attı.
Yine Cannes
Film Festivali’nde “Altın Palmiye” kazanan “Yol” filmindeki “Seyit Ali” rolü
ile “En İyi Erkek Oyuncu” dalında aday oldu. Berlin Film Festivali’nde “Gümüş
Ayı Mansiyon Ödülünü” kazandı.
Son
yıllarda sinemadan elini ayağını çeken usta oyuncu Cumhuriyet sevdalısı, Atatürk
ilkelerinin yılmaz savunucusuydu. Gittiği her yerde, katıldığı panellerde,
söyleşilerde savunduğu fikirleri dile getirdi, topluma inançla anlattı.
Yaşamının
son dönemini bu uğurda geçirdi, onun için çaba harcadı.
İdeolojik
tutumundan ötürü başına gelmeyen de kalmamıştı. 12 Eylül döneminde gözaltına
alıp, hapis yatmıştı. O dönem yaşadıklarını “Anne Kafamda Bit Var” kitabında
anlatmıştı.
Gençliğimizin
idolü kötülere karşı hep kazanan kahraman artık yok.
Cüssesi
gibi yüreği de iri olan, doğruyu, güzelliği, iyiliği hayat felsefesi edinen
Hababam Sınıfı’nın Damat Ferit’i, Canım
Kardeşim’in Murat’ı, Maden’in Nurettin’i, Yol’un Seyit Ali’si, Sürü’nün Şivan’ı
güle güle mekanın cennet olsun.